AK Parti'nin özellikle büyükşehir belediye başkanlarını
değiştirme tartışmaları sürüyor. Cevabı aranan soru belli: AK Parti
neden böyle bir değişime ihtiyaç duydu?
Bu değişim, birkaç başkanın başarısızlığıyla ilgili bir mesele mi
yoksa büyük bir değişim ihtiyacının zorunlu sonucu muydu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti genel başkanlığına yeniden
gelişiyle bu değişim ve dönüşümün işaretini "metal yorgunluğu"
tespitiyle vermişti. Bunun anlamı açıktı, genel merkez yönetiminden
belediyelere, il ve ilçelerden gençlik örgütlenmelerine her alanda
bir yenilenme olacaktı.
Aslında sadece Türkiye'de değil tüm dünyada yeni siyasete ihtiyaç
var. Dünyanın hali ortada, karmakarışık anormal bir sürecin
içindeyiz.
Türkiye bu kaosun etkilerini azaltmak için uzun süredir arayış
içinde. Bu süreçte, içeriden ve dışarıdan emperyalist saldırılarla
da karşı karşıya... O saldırıların en kanlısı ve tahripkâr olanı
FETÖ saldırısıydı. FETÖ yargıyı, polisi, 15 Temmuz'da ortaya
çıktığı gibi TSK'yı felç etmiş, siyaseti de esir alacak noktaya
getirmişti.
Kimi siyasi aktörleri dini veya ekonomik gerekçelerle, kimini ahlak
dışı kaset kumpasıyla, kimini de yasadışı bilgiler vererek, iktidar
umuduyla... Böylece geçmişin bürokratik vesayetinden kurtulmaya
çalışan sivil siyaset üzerinde yeni bir vesayet oluşmuştu.
Kısaca FETÖ, polis, yargı ve medya gücüyle siyasi aktörler üzerinde
korku yaratmış, onları hareket edemez hale getirmişti. Ve ortaya
sesini çıkarmayan, susan, itaat eden, sorgulamayan (AK Partililere
göre konformist) bir kısım siyasetçi çıktı.
AK Partililerin bu konformist siyasetçi yorumu, Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın "metal yorgunluğu" tespitiyle örtüşüyordu. Bir anlamda
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte Anavatan ve Doğruyol'un düştüğü
hataya düşülmesini istemiyordu.
Bu siyasetçileri, en net biçimde dershaneler meselesinde, 17-25
Aralık darbesinden sonra dönemin Başbakanı Erdoğan'ın mücadele
çağrısına parti içinden sessiz kalanlar, parti dışından ise karşı
kampanya yürütenler olarak gördük.
Risk üstlenmeyen, kavgaya girmek istemeyen, kaybetmekten korkan
siyasetçi tipi bu... Oysa Türkiye'nin tam aksine bu dönemde,
ekonomisini büyütmek, demokrasisini derinleştirmek, hukuk sistemini
yerli yerine oturtmak için risk üstlenecek siyasetçilere ihtiyacı
vardı.
Geçmişte AK Parti, istediği sonuçlara ulaşamasa da hem ekonomide
hem de Kürt ve Alevi Açılımı gibi birçok önemli meselede elini
taşın altına koymuş ve risk üstelenmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan,
belediyelerde ve teşkilatlarda başlattığı değişim ve dönüşümle
konformist siyaset anlayışına son vererek partiyi yeniden inşa
etmeyi hedefliyor. Kişilerden çok genel bir zihniyeti sarsmak,
siyasetteki ölü toprağını atmak istiyor.
Bundan sonra sıra, büyük ihtimalle bürokrasiye gelecek. Çünkü
devlet, siyasi partilerden daha çok tahrip edilmiş, ayarları
bozulmuş durumda.
Kuşkusuz siyaset alanını daraltan sadece FETÖ değil, PKK ve hâlâ
şiddet-siyaset ayrımı yapmayan siyasi aktörler de bu sürece katkı
verdi. Bu nedenle henüz boyutları tam algılanmamış derin bir
tahribatın yaşandığı özel bir dönemden geçiyoruz.
Bu özel dönemin motivasyon kaynağı da bizzat FETÖ darbesini tersine
çeviren ve teröre karşı direnen halk... Cumhurbaşkanı Erdoğan da
gücünü halktan alıyor ve değişimi bizzat halkla yapıyor. Yeni bir
durum bu, diğer partiler ne yazık ki bu gerçeğin pek farkında
değil.