Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti'nin 1991'de, Yugoslavya'nın
dağılması sürecinde bağımsızlığını ilân etmesi, unutulma duvarının
arkasında kalmış bir sorunun yeniden hatırlanmasına yol açmıştı.
Berlin Kongresi ile Balkan Harpleri arasındaki dönemde (1878- 1913)
dünyanın önde gelen uluslararası sorunu olan "Makedonya" bu kez
farklı bir krizi tetiklemişti.
Tarih tekeli
Yeni devletin "sosyalist" sıfatını bir kenara bırakarak "Makedonya
Cumhuriyeti" adını almak istemesi, komşu Yunanistan'ın şiddetli
tepkisiyle karşılaşmıştı. Atina bu kullanımın Balkan harpleri
sonrasında kazandığı, Slavların "Erejska Makedonija (Ege
Makedonyası)" adını verdiği topraklar üzerinde hak iddia etme
anlamına geleceği temelli bir itiraz geliştirmekle kalmıyor,
"Makedonya"nın "Helenistik" karakter taşıdığı, buraya altıncı asır
sonundan itibaren gelen barbar Slavların rafine Yunan kültürünün
içinde asimile olduğunu ileri sürerek, Strabon'un "Makedonya da
Yunanistan'ın parçasıdır" ifadesini andıran "Bir Tane Makedonya
vardır, O da Yunandır" sloganında mündemiç bir tekeli
dayatıyordu.
Atina'nın itirazlarının ilk bölümü anlamsız değildi. Tito 1944'te
Yugoslavya içinde "Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti"ni kurarak
bölgeyi "Batı Bulgaristan" olarak niteleyen Bulgarların iddialarına
set çekmek kadar tarihî Makedonya'yı sahiplenme amacını da ortaya
koymuştu.
Bu da Balkan Harpleri sonrasında kazandığı alanda kapsamlı
Helenleştirme programları uygulayan, bunlarda da Anastasia
Karakasidou'nun çarpıcı antropolojik çalışması Buğday Tarlaları,
Kan Tepeleri kitabının ortaya koyduğu gibi başarılı olan Yunanistan
açısından tehdit olarak görülmüştü. Bu muvaffakiyette,
Neuilly-sur-Seine Antlaşması sonrasında gerçekleşen Bulgar- Yunan
nüfûs mübadelesi, Türkiye'den gelen Rum Ortodoks mübadillerin
iskânı, II. Dünya ve Yunan İç savaşlarındaki göç dalgaları,
yerleşim birimlerinin isimlerinin değiştirilmesi, Metaksas
idaresinde uygulama sertliği artırılan dil yasakları ve Slav
vurgusu taşıyan soyadlarının "is," "os," "poulos" ekleri ile
Helenleştirilmesi de önemli rol oynamıştı.
1991'e gelindiğinde bölge Yunan milliyetçiliğinin kalelerinden
birisine dönüştüğü gibi sakinlerinin ezici çoğunluğunun kendilerini
"Büyük İskender'in öz torunları," "24 ayar, en saf Yunanlılar"
olarak gördüğü bir toplumsal doku şekillenmişti. Bu açıdan
bakıldığında yeni "Makedonya Cumhuriyeti," Yunanistan'ın toprak
bütünlüğüne yönelik ciddî bir tehdit içermiyordu.
Yunanistan'ın "Makedonya" olarak adlandırdığı iki idarî birim
(Kentriki Makedonia/Merkezî Makedonya ve Anatoliki Makedonia kai
Thraki/Doğu Makedonya ve Trakya), "Makedonya Cumhuriyeti"nin
yaklaşık bir buçuk katı bir alana yayılıyor ve sınırın ötesindeki
yeni devletle birleşerek "tarihî Makedonya"yı küllerinden doğurmak
programı bölge ahalisi üzerinde en ufak tesir icra etmiyordu.
Yeni Cumhuriyet'in Büyük İskender'i sahiplenmesi, II. Filip'in
yanmış kemiklerinin konulduğu düşünülen altın sandık üzerinde yer
alan Vergina Güneşi'nin ülkenin bayrağına konulması, Kanuni Sultan
Süleyman tarafından yaptırılarak Selânik'in sembolü haline gelen
"Beyaz Kule"nin resminin kâğıt paralarda kullanılması, Atina'yı
haklı olarak fazlasıyla sinirlendiriyordu; ama bunların
Yunanistan'ın toprak bütünlüğüne tehdit oluşturması
söz konusu değildi.
Aşırı doz
Buna karşılık Yunanistan böylesi tahriklere diplomatik tepki verme
ve deği- şiklik talepleri getirmekle yetinmemiş, tarihi milliyetçi
tezler amacıyla araçsallaştırarak kamuoyunu harekete
geçirmiştir.
Madenî paraların üzerine Büyük İskender ve Vergina Güneşi'ni koyma,
Selânik Mikra Havalimanı'nın adının "Makedonya"ya tahvili, Kavala
limanının "II. Filip Limanı" olarak isimlendirilmesi, alışveriş
faturalarının altında "Teşekkür Ederiz," "Tekrar Bekleriz" benzeri
ifadeler yerine "Bir Tane Makedonya vardır, O da Yunandır"
sloganının yazımı, tamponlarında "Makedonya Yunandır" ibaresiyle
dolaşan taksiler, üzerinde "Makedonya Mücadelesi"
kahramanı