Suriye ve Arap dünyasının önde gelen entelektüellerinden Sadık
Celâl el-Azm'ın vefatı Türkiye'de fazla yankı uyandırmadı. Onun,
post-modern dünya ve coğrafyamızın temel sorunları üzerine derin
tezler ve kuramsal çerçeveler geliştirmekle yetinmeyerek,
düşüncelerine dayalı bir siyasal duruşu, uzun yıllar sürgünde
yaşamak pahasına taviz vermeden sergileyen bir entelektüel olduğu
göz önüne alındığında bu ilgisizlik şaşırtıcı bulunabilir.
Buna karşılık, literatimizin hatırı satılır kısmının "Ortadoğu"yu
tümüyle yabancı ve "seviyesi düşük" bir kültür alanı olarak gördüğü
gerçeği ışığında bunun olağan olduğu yorumunu yapmak da
mümkündür.
"Yerli" bir Marksist
Sadık el-Azm, "Batı" kamuoyu ve "Arap solu"nun, "İslâmcı terörizm
sekülarizme karşı" şeklinde kavramsallaştırdığı bir çatışmanın, "iç
savaş" değil iktidarını "ilelebed" sürdürmeye çalışan bir mezhep
diktatörlüğü tarafından gerçekleştirilen kitlesel kıyım olduğu
görüşünü değiştirmeden dile getiren nadir Marksist
entelektüellerden birisi idi.
Slavoj Zizek'in "hiç değilse seküler bir lider olduğu" gerekçesiyle
Beşşar el-Esed'e sahip çıktığı, Noam Chomsky'nin ise "cihatçıların
iktidara gelişinin" tetikleyebileceği facialara dikkat çekerek
Ba'as rejimini "ehveni şerreyn" olarak sunmaya çalıştığı bu
çatışmada "demokrat" tavır alabilen Sadık el-Azm, mahallesinde
"seküler rejimlerin sonunu getirir" gerekçesiyle "Arap Baharı"nın
dışlanmasını savunan kesimlere karşı çıkabilen ender kişilerin de
başında geliyordu.
Kendi ifadesini kullanacak olursak Arap Baharı, son tahlilde,
"önemli Arap devletlerinde iktidarın, askerî seçkinler ve
işbirlikçileri tarafından uzun süreli gasp ve tekelleşmesine"
yönelik tepkinin yarattığı ve "iktidarı halk adına geri almaya
çalışan" bir "sivil toplum" girişimiydi.
Daha sonra aşırı gruplar tarafından da sahiplenilmesi "Arap
Baharı"nın "anlamsız" ve "gereksiz" olduğu anlamına gelmiyordu.
Suriye'nin ünlü âyân ailelerinden birisinin mensubu olan Sadık
el-Azm, II. Abdülhamid'in en güvendiği asker ve devlet adamlarından
ve Osmanlı Devleti'nin Bulgaristan Başkomiserliği benzeri üst düzey
görevlerde bulunan Sadık el- Mü'eyyed el-Azm Paşa'nın torunuydu.
Babası da Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale cephesinde çarpışan
Sadık el-Azm, Beyrut Amerikan Üniversitesi'ni bitirdikten sonra
doktorasını Yale Üniversitesi'nde Henri Bergson'un ahlâk felsefesi
üzerine yapmış, akabinde de Kant'ın "Zaman Kuramı" üzerine
çalışmıştı.