Bu iki şehir Anadolu’nun Türklerin vatanı olmasından çok önce
Türklerin vatanı idi. Osmanlının yıkılışı yalnız Türklerin değil
bütün Müslümanların en büyük felaketi oldu. “Osmanlı savaşlara
mâni, Müslümanlara hâmi idi.”
Musul ve Kerkük bölgesi üzerinde bulunduğu coğrafyanın Anadolu ile
Asya ve dolayısıyla Avrupa ile Asya arasında tarihî bir yol ve
geçiş mevki özelliği taşıması, içinde yer aldığı Mezopotamya
bölgesinin daha ilk çağlardan beri dünyanın en önemli bir
merkezidir. Sahip olduğu yer altı kaynaklarının zenginliği ile her
zaman için ilgi odağı ve cazibe merkezi olmuştur. İlk çağların en
önemli medeniyetlerinden olan Asur ve Babil burada kurulmuştur.
Kerkük şehri Asurlular tarafından kurulmuş Musul ise yine bu
medeniyetin dinî merkezi olmuştur. İlk Çağ dünyası içinde önemli
bir merkez olan Musul-Kerkük bölgesi, İslam medeniyeti içinde de
müessiriyetini korumaya devam etmiştir. Hazreti Ömer (radıyallahü
anh) zamanında İslam topraklarına katılan Musul-Kerkük, Emevi ve
Abbasi devletlerinin belli başlı şehirlerinden ikisi
durumundaydı.
Musul-Kerkük bölgesinin Türk tarihi açısından önemli bir yeri
vardır. Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi ve burayı vatanlaştırmaları
sırasında Musul-Kerkük önemli bir üs vazifesi görmüştür.
Emevilerden sonra bölgeye hâkim olan Abbasiler zamanında, Türklerin
devlet içindeki müessiriyetlerinin artması, Musul-Kerkük üzerindeki
nüfuslarının artmasına da yol açmıştır. Türkler Araplardan ayrı
yerleşim birimlerinde yaşamakta idiler. Bu vesile ile bölgede Türk
nüfusu hızla artmaya başlamıştır. Nitekim zaman içinde bu şekilde
bir altyapı kuran Türkler, yavaş yavaş devletleşme yoluna gitmişler
ve sonunda Abbasi halifesine bağlı olsa da Musul-Kerkük bölgesinin
de sınırlarına dâhil olduğu ilk Türk devleti olan “Tuluni
devleti"ni kurmuşlardır.