Geçtiğimiz hafta; muhalefet liderinin halkı başkanlık sistemine
direniş için kan dökmeye teşvik ettiği yurdumuzdan uzakta, Balkan
coğrafyasındaydık. Tika ve Yunus Emre'nin düzenlediği Balkanlar'da
İkinci İrfan Ocakları Kültür Buluşmaları kapsamında Priştina,
Prizren, Yakova, Ohri, Struga, Üsküp gibi Kosova ve Makedonya
topraklarında bol bol tekke ve gönül ziyaretinde bulunduk,
panellere katıldık. İki yıl önce de bu amaçla yola çıkmış, benzer
bir coğrafyada birbirinden ilginç buluşmalar yaşamıştık.
Bu manevi seferlere dair gözlem ve yorumlarımı sonraki yazılara
bırakarak, kültür buluşmalarının olmazsa olmazı gönül'den dem
vurmak istiyorum. Hukuki birlikleri tek veri olarak öne sürerek
gönül bağlarını bu sebeple zayıflatan şiddet meraklılarına inat.
Devam etmekte olan anayasal sürecimiz vesilesiyle kan dökülmesinden
medet umanlara da inat: Balkanlar'daki gibi birleştiren ve
ayrıştıran niteliklerinden dem vuralım gönül'ün. İçimizde bizleri
yeni savaştırma gerekçeleri hazırlanadursun...
***
Balkanlar; bizzat kendi halklarının dile getirdiği gibi, hiç
durulmayan bir coğrafya. Bir dönem bal. Bir dönem kan. Birbiriyle
yan yana, iç içe yaşayan kişilerin komşuculuk haklarına, çalışma
arkadaşlığına, sosyal kurallara, toplumsal dayanışmaya riayet
ederken bir an içinde hınçla birbirlerini katlettikleri bir toprak
parçası.
Komünizm döneminden beri geldiğim, farklı ülke ve şehirlerini
ziyaret ettiğim Balkanlara dair pek çok yazı yazdım on yıllar
içerisinde. Lakin bu sefer, ilk kez bu kadar net bir hisse
kapıldım. Bir arada yaşamaya devam edebilmek için burada veya orada
ille gönül gerekiyor, irade gerekiyor. Hukuki yasalar çünkü sadece
ateşkeslere yarıyor. Barış ve kardeşliğe değil.