Medeniyetlerin ömründe, toplumun ruhunu oluşturan ana malzeme
'güzel insan'dır şüphesiz. Güzelliğin bir medeniyetin ana izleği
olabilmesi için insanın aslıyla buluşması, suyu kaynağından çekmesi
gerekiyor. Rızkın kaynaktan geldiğini idrak ettiğinde, ömre ömür
katılıyor kuşkusuz.
Şimdi İzmir'de, körfeze bakan bir balkondayım. Hemen her gittiğim
şehirde geçmişin ve bugünün hayatını bir arada yaşayan Anadolu'dan
çekilişini seyrediyorum kaynak sularının. Fakat umutsuzluğa
kapılmanın anlamsızlığını da biliyorum. Çünkü sevenleri görüyorum.
Her diyarda. Ne pahasına olursa olsun sevebilenler, can taşıyor
kurumuş kuyulardan şehrin caddelerine, şehirlerarası
otobanlara.
Güzelin kemali sevmekle gerçekleşiyor, evet. Sevemeyenlerin
şehrinde kadavra medeniyeti hüküm sürüyor ancak. Sevemeyen, sahte
sevgilerle kendini avuturken, kendini hakkıyla sevdiğine verememek
zulüm oluyor. Bizi de bu zulme bazen şahit tutuyor, bazen ortak.
Güzele odaklanamamak, onu kendi dilinde övememek, onu varlığın her
bir aşamasındakilerin nasıl selamladığını işitememek... Kainata
dalga dalga yayılan zulüm. Her şeye.