İçimiz dışımız kan çanağı. Battıkça batıyoruz. Battığımız kendi
kanımız. Oluk oluk dökülerek de olsa, bu insan sırrı, bir başka
bilgide kan pıhtısından can çıkarıyor.
“O onları sever, onlar O'nu.” Sevmek her sonun başı, her başın
sonu. Ta dibinde hakikat çanağının, senin canın benim canım.
Varlığın her aşamasında, her şey kurban olmakta, kendi kemaline
doğru, usul usul... Küll'de kül ola ola... Başkalarının diye
döktüğümüz kendi kanımız.
Yürüyüş usul usul, evet. Gece yürüyüşü gibi sonsuz bir yükseliş.
Geceyle gündüzün birbirinden çıkarılışı gibi, başa dönmekle sona
ulaşmak, iki ucu birbirine bağlamak için; 12 Rebiülevvel. En
Sevgili isen doğduğun gün ile göçtüğün gün bir. Bunu bir yaprağa
yazmak. Tarihten öte bir mânâ.
Seven ile sevilenin, öven ile övülenin bir olduğu... Ölmeden önce
ölenlere kutlu doğum müjdesi. “Sen olmasaydın” sözünün muhatabı,
“alemlere rahmet”in anlamı. En Sevgili'nin zuhuru. Mevlid kandili.
Kan pıhtısından usul usul gelen can, rahimden çıkıyor, insan olmaya
yürüyor, Adem'in içinde Resulullah sırrına kavuşuyor. Evvel ahire
yürüyor. Ahir evvelden hayırlı!
Takvimin sonuyla başlangıcını aynı yaprağa yazmak, bir bakıma
vuslat. Terk etmişiz ne varsa gayrı diye görüp bildiğimiz. Kanı,
canı... Hiçbir şey dışarıda kalmamış, her şey gelmiş vücudda
birleşmiş. Varlık vücudumuz olmuş, bizde vücud bulmuş varlık. Feda
etmeden, terk etmeden, vazgeçmeden kavuşulamayan can sırrı.
Ama kavuşunca... Kavuşmanın böylesi, hakk ile, hakkıyla... İşte
barış. Adalet. İşte selam. Teslimiyet. Barışı kelimelerle
istemekten öte bir amel. Bizzat barış olmak. Elimizle, dilimizle,
yüzümüzle, gözlerimizle. Baştan aşağı bir yok oluşla kavuşuyoruz
hakikatin nuruna. Varlık oluyoruz.
Hakkına girdiğimiz, borçlu kaldığımız ne varsa, gelip buluyor bizi,
bulacak. Bulmakta. Zira bir parmak dahi boşluk yok. Hakkıyla
direnmenin de, haksız yere kan dökmenin de nefsimizde karşılığı
mevcud. Adaletsizce yaptığımız ne varsa, nefsimizden bir suret
olarak geliyor karşımıza.