1970'ler gelişmekte olan ekonomilerin (GOE) kredi kullanmaya
teşvik edildiği, hatta emredildiği bir dönemdi. Daha 1982'de, Latin
Amerika'nın başı çektiği, Türkiye'nin kısmen geriden geldiği bu
süreçte, GOE'lerin kredi borcu 600 milyar doları bulmuştu. 1990'da,
Soğuk Savaş'ın bitimiyle birlikte, GOE'lere kredi satma daha da hız
kazandı. GOE'ler, bir tarafta uluslararası bankalar, bir tarafta
uluslararası derecelendirme kuruluşları, bir taraf ta ise bu
ülkeleri adeta borçlanmaya teşvik eden IMF'den oluşan bir 'şeytan'
üçgeninin içine düşmüşlerdi. Türkiye'nin bu 'şeytan üçgeni'nden
kendini kurtarması adına ilk hamleyi Özal yapmıştı. İkinci hamleyi,
kalıcı bir başarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan attı.
1990'larda, uluslararası düzeyde ekonomi- finans haberciliği ve
küresel finans piyasaları verilerini bilgisayar terminalleri
üzerinden pazarlamak yaygınlaştı ve yukarıda ifade ettiğimiz
'şeytan üçgeni'ne bir süre sonra uluslararası ekonomi medyası ve
haber terminalleri de dahil oldu. Önce, gelişmekte olan ülke
aşırıya kaçacak övgülerle, uluslararası bankalardan kredi
kullanmaya teşvik ediliyor; ardından, krediler ödenemeyecek hale
gelince, aynı 'vahşi' mekanizma devreye girerek, ülkenin
derecelendirme notu indirilerek, ülke IMF ile masaya oturmaya
zorlanarak, uluslararası medyanın da negatif haberleri de devrede
olmak suretiyle, söz konusu gelişmekte olan ülkenin borçları çok
daha yüksek 'faizlerle' yeniden yapılandırılıyordu. Başta, Latin
Amerika, bu kıskacın içine düşürülmüş tüm ülkeler, 1990'larda
Türkiye, trilyonlarca dolarlık 'faiz' ödediler.
Türkiye 1994 ve 2001'de iki ağır kriz geçirdi ve toplamda 180
milyar dolar fakirleşti. Bu vahşiliğe bendeniz ad bulmaya
çalışırken, Türkiye Katılım Bankaları Birliği Başkanı ve Albaraka
Genel Müdürü Melikşah Utku imdadıma yetişti ve 'kreditokrasi'
kelimesini kullandı. Elbette, 1980'lerden itibaren IMF,
uluslararası bankalar, derecelendirme kuruluşlarının oluşturduğu bu
'vahşi' yapı 'kreditokrasi'ydi ve Türkiye'yi 2008 küresel finans
krizinde 'kreditokratlar'ın elinden kalıcı bir şekilde
Cumhurbaşkanı Erdoğan kurtardı. Bugün, Gezi olaylarından bu yana
yürütülen 'hain' operasyonları, bu operasyonlarla eşzamanlı olarak
döviz kurlarında yaptıkları manipülasyonları kullanarak, ekonomi
çevrelerimizi korkutup, uluslararası yatırımcılara da batı ekonomi
medyasıyla negatif mesaj verip, Türkiye'yi 'kreditokrasi'nin ağına
yeniden düşürmek istiyorlar. Bu tuzağı görelim; kur ve faiz
manipülasyonuna izin vermeyelim. Türkiye kreditokrasiye
yenilmeyecek.