Hong Kong'da süregelen protesto gösterilerindeki metotların,
'pasif direniş' formatıyla, 2013'deki 'Gezi olayları'na tıpa tıp
benzeyen yönlerini bir kenara koyalım; 1 Eylül'den itibaren 300
milyar dolarlık Çin ürününün ABD'ye ithalatına getirilen yüzde 10
ek vergiyi Hong Kong'daki protesto gösterilerine karşı uygulanan
sert müdahaleye de bağlayan Trump'ın mesajlarını da göz ardı
etmeyelim; Birleşik Kırallık'ın aralarındaki anlaşmaya uymak
zorunda kalmasından dolayı, Hong Kong'u Çin'e devretmesinden dolayı
genel bir memnuniyetsizliği olduğu aşikar. Bu nedenle, Hong
Kong'un, Pekin-Londra hattında, bugün ve geleceğe dönük müzakereler
açısından, Hong Kong'un statüsünün birinci öncelikli konu başlığı
olduğu aşikar.
Bu noktada, Çin, yüzde 10 ek gümrük vergisi adımıyla, ABD'nin Trump
ile Şi arasında G-20 zirvesinde varılan anlaşmaya da ihlal ettiğini
belirtmekte.
Bunun yanı sıra, Çinli yetkililer ABD'nin hamlelerine karşı
önlemler alınacağını; ABD'nin anlaşmazlığı çözmek için doğru yoldan
saptığını da vurgulamaktalar.
Güney Çin Denizi'yle ilgili anlaşmazlıklar doğrultusunda, Güney
Kore ile Japonya arasında bir anda gerginleşen ilişkiler de takip
ediliyor.
ABD-Çin gerginliği, üstüne Hong Kong'daki siyasi gelişmeler, İtalya
ve Arjantin'deki siyasi gerilimler; üstüne Çin ve Almanya'dan gelen
ekonomik verilerin sebep olduğu hayal kırıklığı, sırf güvenilir
liman beklentisiyle, negatif faizli ülke tahvillerine olan talebi
katlamakta.
Bloomberg Barclays Küresel Negatif Faizli Tahvil Endeksi'nin piyasa
değeri, geçen çarşamba günü, kilit önemdeki ABD 2 yıl ve 10 yıl
vadeli tahvil getiri eğrisinin 2007'den bu yana ilk kez tersine
dönmesi; yani 2 yıl vadeli tahvil faizinin 10 yıl vadeli tahvil
faizinin altına inmesi ile, 16 trilyon dolardan kapanarak rekor
seviyeye geldi. Bunun anlamı, küresel finans sisteminde 16 trilyon
dolarlık tahvilinin negatif faiz getirisine rağmen, talep edildiği
anlamına geliyor. Türkiye, yüzde 0.5 ile 1.5 arasında pozitif reel
faizle bu derece büyük bir kaynağın anlamlı bir bölümünü, küresel
algısını güçlendirmeye devam ederek üzerine çekebilir.
Bu arada, 2012 yılında iki ülke arasında imzalanan 'swap' anlaşması
çerçevesinde, Çin'den Türkiye'ye yaklaşık 1 milyar dolarlık fon
girişi gerçekleşti.
Çin Merkez Bankası ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası arasında
karşılıklı TL - Yuan swap anlaşması kapsamında, Türkiye'ye bu
ölçüde büyük bir miktarın ilk kez girdiği ifade edilmekte. Son
dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Çin Devlet Başkanı Şi arasındaki
kritik önemdeki temaslar ve iki ülke arasında artan işbirliği
arayışları çerçevesinde, her 3 yılda bir tazelenen anlaşmaya dayalı
olarak gelen rakamın yüksek olmasının ve TCMB'nin rezervini
desteklemesinin bu olumlu tablonun bir yansıması olduğu
vurgulanmakta.