Çarşamba günkü yazımda, Ekonomi Yönetimi'nin, Merkez Bankası
başta olmak üzere, son dönemde para piyasaları ve reel sektöre
yönelik alınan 'proaktif' tedbirlerin olumlu etkilerinin
görüldüğünü ifade etmiştik. Bu noktada, özel sektörün de, küresel
ekonomik sistemdeki sıkıntıları gözlemleyerek, aynı 'proaktif'
anlayışla tedbir aldığını gözlemliyoruz. Küresel piyasaların,
küresel finans krizinin ilk artçı şokları sonrasında, 2013'te
yeniden daralma göstermesi ile birlikte, Türk özel sektörü de, dış
borçlarının vadesini uzatacak tedbirler aldı ve kısa vadeli
borçlarını azaltmayı sürdürüyor.
Nitekim, dünyanın önde gelen bankalarından Bank of America Merrill
Lynch, son raporunda, Türkiye'nin düşük kamu borcu, düşük bütçe
açığı ve düşük yakın vadeli borç çevirme ihtiyacı nedeniyle,
yatırım yapmak açısından öncelikle tercih edilebilecek ekonomi
olduğunu belirtmiş; Türk eurobondlarının uluslararası yatırım
portföylerinde ağırlığının artırılması gerektiği tavsiyesinde
bulunmuş.
TCMB'nin açıkladığı taze veriler, 2016 sonu itibariyle, özel
sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borcunun 2015'e
göre 8.3 milyar dolar artarak 202.7 milyar dolara ulaştığını, kısa
vadeli kredi borcunun ise 6.1 milyar dolar azalarak 14.3 milyar
dolara gerilediğini gösteriyor. Uzun vadeli kredi borcu detaylı
şekilde incelendiğinde, bankaların borçlanmalarının 803 milyon
dolar azaldığı, tahvil borçlanmalarının ise 2.1 milyar dolar
artışla 24.3 milyar dolar seviyesinde gerçekleştiği görülmekte.
202.7 milyar dolar tutarındaki uzun vadeli borcun yüzde 61.2'sinin
dolar cinsinden olduğunu hatırlayarak, ABD Merkez Bankası'nın olası
faiz artışı adımlarının dolar cinsinden borçlanma maliyetlerini
artıracağı gerçeği ile bugün daha uygun koşullarda uzun vadeli dış
borç kullanımının doğru bir strateji olduğunu hatırlatalım.