Bugün saat 10'da Türkiye İstatistik Kurumu bu yılın ilk GSYH
verilerini ve büyüme hızı oranını açıklayacak. Önceki dönemde,
sanayi üretim verileri her ayın 8'inde açıklanırdı. Sanayi
üretiminin hesaplanmasında yeni endekse geçilmesiyle birlikte,
sanayi üretim verilerini açıklama dönemi her ayın 13'ü ile 16'sına
kaydı. Bu nedenle, siz bu satırları okurken çoktan açıklanmış bile
olabilir; ilk çeyrek büyüme verisi için, sanayi üretimi üzerinden
revize verilerle hesaplama yapamadım.
Mayısta açıklanan son sanayi üretim verisi üzerinden, 2018'in ilk 3
ayında Türk sanayisinin, geçen yılın ilk üç ayına göre yüzde
9.93'lük bir üretim performansı yakaladığını dikkate alarak, 1.
çeyrek GSYH büyüme tahminimi, yüzde 70 olasılık ile, yüzde 7.4 ile
7.7 aralığı olarak paylaşmak isterim.
Sanayi üretimi üzerinden yaptığım hesaplama, yılın ilk çeyreğinde
büyümenin en kötü yüzde 6.7, en yüksek oranın ise yüzde 8.7
olabileceğine işaret ediyor.
Bu iki uç tahmin arasında, saat 10'da açıklanacak olan veri yüzde
7.4 ile 7.7 arası gelebilir gibi gözükmekte.
En kötü olasılık olan yüzde 6.7 dahi, yine G20 ülkeleri arasında en
yüksek büyüme oranlarından birini yakaladığımız anlamına gelmekte.
1. çeyrekte yakalanacak bu yüksek büyümede net ihracatın büyümeye
katkıda bulunmayı sürdürmesi önemli. Bununla birlikte, imalat
sanayisinin ithal hammadde ve ara mamul bağımlılığı, ihracat hacmi
rekor kırsa da, dış ticaret ve cari işlemler açığındaki büyümeyi de
tetikliyor. Bu nedenle, önümüzdeki 5 yıl, çok daha yoğun bir
tempoyla, Türkiye'nin pek çok imalat sanayi alt sektöründe, ithal
hammadde ve ara mamul ithalatını azaltacak 'yerli- milli'
yatırımlara ağırlık vermesi, üretimin ve büyümenin dış ticaret ve
cari açığı büyüten etkisini bertaraf etmek adına kritik önemde.
Sanayinin enerji, imalat ve madencilik alt sektörlerinin büyük
bölümünün geçen yılın martına göre daha yüksek bir üretim
performansı göstermeleri, gerek iç piyasa, gerekse de ihracat
bağlantıları açısından sanayi sektörünü rahatsız edecek bir talep
dalgalanması, talep sıkışması olmadığını göstermekte. Bununla
birlikte, döviz kurlarındaki aşırı dalgalanma ve seçim atmosferi,
reel sektörde temel sorun olarak, mikro işletmeden KOBİ'ye, büyük
ölçekli üreticilere kadar, herkesin elindeki nakdi kendisinde
tutmayı tercih edip, ödemelerini geciktirmesi, piyasada nakit
sıkışması olarak süregelmekte.
Türkiye Ekonomisi'nde 'aşırı ısınma' riski yok. Ancak, önemli bir
TL ve döviz nakit yönetimi sıkıntısı gözleniyor. 24 Haziran
sonrası, piyasalardaki likiditenin rahatlamasını umut edelim.