Kerem Alkin Sabah Gazetesi

Davranışsal iktisat ve ABD gerginliği

Kapitalist sistemin çıkışı merkantilist felsefeye dayanır. Devletin kontrolünde bir ekonomi, sermaye sınıfının beklentilerine göre kurgulanmış bir siyasi-askeri yönetim modeli. Merkantilist felsefe bu temel...

11 Ekim 2017 | 165 okunma

Kapitalist sistemin çıkışı merkantilist felsefeye dayanır. Devletin kontrolünde bir ekonomi, sermaye sınıfının beklentilerine göre kurgulanmış bir siyasi-askeri yönetim modeli. Merkantilist felsefe bu temel sacayakları ile sömürgecilik hareketinin de kilometre taşıdır. 2. Dünya Savaşı klasik sömürgecilik hareketini sonlandırmış gibi gözükse de, Soğuk Savaş ile birlikte, ABD'nin mutlak hegemonyasında yeni bir düzenin kurulma süreci başlamıştı ve Kuzey- Kuzey İttifakı, ABD'nin liderliğinde, 'yeni model sömürgecilik' ile gelişmekte olan ülkelerin ucuz kaynaklarını ve işgücünü kullanarak, katma değer üretmeyi ve zenginleşmeyi sürdürdüler. Ancak, Soğuk Savaş'ın bitimiyle birlikte, önde gelen gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisindeki iddiası ve ağırlığı hızla artmaya başladı ve aralarında Türkiye'nin de yer aldığı 10 önde gelen gelişmekte olan ekonomi kendi yerli-milli teknoloji ve ar-ge süreçlerini hızlandırarak, gelişmekte olan tüm ülkelerin önünü açtılar.
Bugün, neo-liberal anlayışa dayalı politikalar, beşeri kalkınmayı göz ardı eden küresel stratejiler büyük bir tıkanmayla karşı karşıya. İktisadın insanı merkezine almış bir bilim dalı olduğunu hatırlar isek, Kuzey-Kuzey İttifakı'nın beşeri kalkınma ve insani değerleri yeterince içselleştirmeyen, samimi temellere oturmayan ekonomi-politik ilişkileri tıkanmış durumda. Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Türkiye, Güney Kore, Meksika, Endonezya, Nijerya gibi ekonomilerle, artık dayatıcı, emredici tarzda ekonomi-politik ilişki yürütmek, 'biz böyle düşündük; siz de uyacaksınız' demek ihtimal dahilinde bile değil. İktisadın merkezindeki insan davranışlarının, toplumların bireysel ve kütlesel karar süreçlerinin ve sosyal tercihlerin ekonomi-politik sonuçları, son 10 yılın ve gelecek 25 yılın en temel konu başlığıdır. Nobel Ekonomi Ödülü de, tam da bu nedenle, Davranışsal İktisat'a vakfettiği çalışmalarıyla Richard Thaler'e verildi.
ABD'nin 'vize gerginliği' ile hedefi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükümet üzerinde ciddi bir baskı oluşturmak ise, Washington'un koridorlarında, odalarında, düz matematik mantığı ile atılan adımlardan bir sonuç çıkacağını beklemek stratejik bir hata olabilir. Türkiye'nin 67 yıldır, Kore Savaşı'ndan bu yana, müttefikleri için ödediği net bir bedel var. Bu coğrafyanın kodları, samimi, dürüst ilişkilere dayalıdır. ABD Türk halkına yönelik tarihi bir samimiyet testinden geçiyor. Sosyo-ekonomik ve sosyopolitik gerçeklere aykırı her hareketin telafisine 10 yıl bile yetmeyebilir.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
‘Neoliberal Kapitalizm’ ve Küresel Sıkışma 03 Mayıs 2024 | 129 Okunma Küresel emtiaların gelecek 10 yılı 01 Mayıs 2024 | 97 Okunma IMF: Verimlilik odaklı reformlar hızlandırılmalı 29 Nisan 2024 | 72 Okunma Batının ‘mükemmeliyetçilik’ sendromu 26 Nisan 2024 | 73 Okunma Küresel ticarette ‘jeoekonomik parçalanma’ 24 Nisan 2024 | 66 Okunma