21. yüzyıl, haberleşme teknolojisi ve medya imkânları açısından,
bireysel karar alma süreçlerinin güçlendiği, bilhassa siyaset
alanında kütlesel karar süreçlerinin geride kaldığı bir döneme
işaret ediyor. Bu nedenle, bir ülkedeki
seçmenlerin her birini tek tek savunduğunuz siyasi
görüş doğrultusunda ikna etmeniz gereken
bir dinamik süreçtengeçiyoruz.
Örnek mi; Britanya, yani İngiltere için, Avrupa Birliği'nin dahi
geleceğini etkileyecek ölçüde tarihi bir karar olan 'Brexit'
referandumu da yüzde 51.9 'ayrılma' kararı ile sonuçlandı.
Ne acıdır ki, Türkiye'nin Avrupa'nın geleceği için ne
kadar önemli bir ülke olduğu gerçeğini ve
ufkunu kaybetmiş kimi Avrupalı
siyasetçilerin, kurumların ve onların dümen
suyundakimedyanın Türkiye karşıtı çalışmaları,
nefret söylemi, 16 Nisan Referandumu'nun
meşruiyetine gölge düşürmek için
çırpınanların 'değirmenine' adeta 'su' taşıyor.
Bugünün dünyasında, ülkelerin geleceğini ilgilendiren tarihi
kararlar, kritik kararlar artık mutlak çoğunlukla alınmakta.
Mutlak çoğunluk ile alınan kararlar sonrasında, bu
kararın ülkenin geleceği için sağlayacağı fırsat ve
imkanlara yönelik olarak ise, demokratik kültüre bağlı
olarak, ortak çalışma ortamının
oluşturulması gerekmekte. Artık, toplumun
bütününün menfaatlerini gözeten alanlarda, ekonomik
ve demokratik standartları daha da
güçlendirecek, yoğun bir çalışma ortamına girilmesi
gerekmekte. Türk iş dünyasının, ekonomi ve piyasa
çevrelerinin bütünüyle işlerine odaklanmalarını
sağlayacak bir referandum sonucu net olarak
karşımızdayken, referanduma yönelik tartışmaların alevlendirilmesi, adeta
'Gezikalkışması' benzeri çağrılarda bulunulması, 16
Nisan Referandumu ile 'küreselhareket'ine
başlamış olan Türkiye'nin,
ekonomik kazanımlarını hızla artıracak bir
sürecegirmesini engellemeye, baltalamaya yönelik açık bir
saldırı olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye Ekonomisi'ndeki 15 yıllık 'sessiz devrim'in kalesi
konumundaki, Türk sanayisinin