Yazıya istemediğim bir şekilde başlayacağım. Lucescu’nun millî
takım için adı geçtiğinde hem gazetemde yani bu satırlarda hem de A
Spor ekranında bu seçimin yanlış olduğunu vurgulamış ama bir kulüp
takımının yöneticisi olsam Lucescu’dan başkasını düşünmeyeceğimi de
dile getirmiştim. Şimdi buradan hareketle dünkü hadi diyelim ki
olmak veya olmamak maçını bazı sorular üzerinde
değerlendireceğim.
Acaba Yunus Mallı hangi düşünceyle Cenk’in arkasında sözüm ona orta
sahamızda görev paylaşıp iş yapacaktı? Hakan Çalhanoğlu koluna o
kaptanlık bandını acaba nelere dayanıldığı için takabildi? Devamla
Cengiz Ünder gibisini -o da tek başına oynamayı seviyor ya- bir
kenarda görevlendiren hoca ve hocalar, diğer kanadı öksüz çocuk
gibi Hakan’a niye veriyorlar? Bizim takımın ön liberosu Okay’dı.
Acaba dünyada hangi takımın ön liberosu Okay gibi sadece
savunmasının içinde kalıyor? Bizim ön liberolu geçmişimizde ne
Kemalettin ne Aurelio ne Suat ne Atiba ne de bugün Süper Lig’de
bazı takımlarda aynı rolü üstlenmişler böyle oynuyorlar.
Düşünebiliyor musunuz bizim millî takımın orta sahası öne doğru
sıfırın üstüne çıkamazken, yani gol tezgâhı kuramazken, gollük
pasları hep son adamımız Cenk verdi. Devam edelim... Yunus
yanlışından Oğuzhan ile 82. dakikada vazgeçmek açık bir yanlış
itirafı değil midir? Hasan Ali’nin 87. dakikada yerine Ömer’e
bırakışı acaba Ömer hanesine bir millî maç daha yazmaktan öte bir
anlam taşıyabilir mi? Evet bu yeni keşfedilmiş Avrupa
karşılaşmalarından elimiz boş çıkarak bir alt gruba düştük. Daha da
sanki düşeriz gibi. Siz Türkiye Futbol Federasyonu ve onun
yönlendiricileri olarak bence yabancı oyuncu sayısının tavanını
28’e çıkarın ki, belki de sizi de eşofman veya forma içine sokup
sahaya sürükleyebiliriz. MAÇIN ADAMI: Yok ...