Bu köşeden Sayın Murat Bardakçı’ya yazdığım mektubu dikkatli
okurlarım anımsayacaklardır. Bir kitabının kapağındaki yazım
yanlışına değinmiştim. Yazıyla, kitapla uğraşanlar bilirler, kitap
kapağındaki yazım yanlışı daha rahatsız edicidir. Bu dil
yanlışlarından yazarları küçültmek, kitaplarını gözden düşürmek
için söz etmiyorum; yayın dünyasına, yayıncılara, yazarlara,
dilimize karınca kaderince küçük bir katkım olsun istiyorum;
yardımcı oluyorum, bir bakıma onların bedava redaktörlüğünü
yapıyorum. Kimseden bir teşekkür filan beklemiyorum. Zaten yanlışın
asıl muhatabı kişiler, kuruluşlar oralı bile olmazlar; benim
yazılarımdan sonra kılavuzlarındaki yanlışlarını düzeltmek zorunda
kalan dille ilgili kurumların bile tek bir “teşekkürü” nasip
olmamıştır.
Murat Bardakçı’ya 4 Kasım 2014 tarihinde yazdığım mektup şöyle
başlıyordu:
“Önce bir soruyla başlamak istiyorum mektubuma: “Fıstıkçı Şahap”ı
bilir misiniz? Belki anımsayıp gülümsediniz, belki de bilmiyorsunuz
ya da adını bir yerden anımsar gibi oldunuz. Türkçe öğretmenleri
işlerini kolaylaştırmak için, bazı kuralları akılda kalacak
esprilerle ya da uydurma bazı formüllerle öğretirler. Türkçedeki
sert ünsüzleri ezberlemeyi kolaylaştıran uydurma bir
formüldür “FISTIKÇI ŞAHAP”, küçük çocukların pek hoşuna
gider, bizler de işimizi kolaylaştırdığı için bu basit yollardan
yararlanırız. “FISTIKÇI ŞAHAP” sözündeki ünsüzlerin sert olduğunu
anlatırız, öğrenci de bu sekiz ünsüzü kolayca ezberler. Bu
ünsüzleri bu biçimde ezberlettikten sonra, ardından anlatacağımız
kurallara geçeriz: Türkçede bir sözc&uu...