VAN'dan tuttuğum otomobil Hakkâri'den çıkmış; hedef Şırnak, hızla
ilerliyoruz...
Seçim öncesi nabız gezilerinden birindeyim; yılını
karıştırabilirim bugün, hafızama güvenecek bir ruh halinde
değilim...
Zaman içinde haber peşinde defalarca geçtiğim bir yol bu...
Zap Suyu yanımızda “tersin tersin” akarken gözüm az sonra üstünden
geçeceğimiz “yama”ya takılıyor.
O “yama”nın büyük bir acıyı işaret ettiğini biliyorum; birinin
oğlunun, kınalı kuzusunun, hayatının aşkının, biricik babasının,
kardeşinin, can dostunun alçak terör saldırısına kurban gittiği yer
burası...
Hıyanetle, kalleşlikle pusulanmış bir bombayı...
Kanla çalkaladığı leş ağzını bir patlama sonrası çukuruna
dönüştürmüş bir rezil zihniyeti gösteriyor bu nokta...
O acıyla, ölümle, düşen şehidin canıyla ve kanıyla dolu çukurun
üstüne yapılan yamanın...
O hazin tümseğin üzerinden geçerken otomobil...
Önce gözlerimizi gökyüzüne dikip kaybedilen canlara bir selam
yolluyoruz, sonra başımız öne düşüyor.
Yoldaki yamaları o günden sonra bir daha asla “yol yapım çalışması”
olarak göremiyorum.
Alçağın alçağı, aşağılığın aşağılığı bir terör saldırısı daha
yaşadık cumartesi gecesi.
44 can verdik.
Acının keskin sessizliği bütün kelimeleri yutuyor.
Ne desem fazla, ne yazsam fazla geliyor; acının karadeliğini
örtecek bir yama üretemiyor ruhum...
Kızılay’daki patlama noktasındaki yama...
İstiklal Caddesi’ndeki yama...
Merasim Sokak’taki, Gaziantep’teki, Mardin’deki, Diyarbakır’daki,
Sultanahmet’teki, Bursa’daki yama...
Son saldırıların ardından, korkunç patlamanın oluşturduğu dev
çukurun kapatıldığı, asfaltın “yamalandığını” duyuruyor
haberler...
Çukuru örtüyor yamalar “Hayat devam ediyor” klişesine omuz
vererek.
Ve hayat hakikaten devam ediyor geride kalanlar için acıya acı
ekleyerek.
Yamalıyoruz acıyla dolu çukurları ve tümseğin üstünden geçerken
önce gökyüzüne bakıp kaybettiklerimizi selamlıyoruz, sonra başımız
öne düşüyor, sessizleşiyoruz.
Rahmet diliyoruz, sabır diliyoruz, şifa diliyoruz...