SALI sabahı füniküler marifetiyle çıktığım Taksim'de, metro çıkışından AKM'ye uzanan alandaki manzara bir "iri parke taşlarına saygı anıtı" görüntüsündeydi.
Blok blok getirilen ve bir önceki düzenlemede dökülmüş olan
beton zemin üzerine dizilen taşların oluşturduğu betonarme bir
ova...
"12 Eylül'ün heyula üstgeçitleri"nden beri daha çirkin bir şehir
uygulaması görmemiştim.
Taksim Meydanı'nın böyle kalmayacağını biliyorum.
Planları gördüm, gelişmeleri takip ediyorum, demeçleri, tanıtım
yazılarını okudum.
Meydanın % 3.5'ine denk gelen bir alanda (3 bin 500 metrekare)
"aromatik bitki bahçesi" yapılacağını biliyorum, oturma gruplarını,
"süs havuzları"nı ve "dikilecek" ağaçları elbette merakla
bekliyorum!
*
Ama gördüğüm betonarme, taş kaplama, "dabıl-briketburger", işte
her neyse o uygulamanın adı...
Gördüğüm o manzara yeşillenmez...
Olsa olsa İstanbul'da "çiçeklendirilmiş refüj duvarı" gibi
örneklerini "sarsılarak" izlediğimiz "botanik kozmetik" tarzda bir
TOKİ abidesi olur.
Kaplama çim halılar, beton zemin üzerinde saksılara kök salan
ağaçlar vesaire; estetik seviyemiz bundan ibaret...
Süs havuzlarının akıbeti konusunu örneklerle hatırlatmak isterdim
ama bayram günü hassas midelere yüklenmeyelim, geçelim bu
konuyu!..
*
İstanbul'un, bir yerde Türkiye'nin kalbi sayılabilecek Taksim
Meydanı'nın bütün bu endişelerimi korusam da beni yanıltmasını,
herkesin keyifle vakit geçirebileceği gerçek bir meydan olmasını
umarım.
"Botanik kozmetik" bir yeşil nikelaj değil, herkesin gölge
bulabildiği gerçek, özgür bir bahçe ve bir hayat, umut merkezi
olmasını dilerim.
Dilemesine dilerim de...