CUMA sabahı için asıl ve mantıklı olan plan “Trainspotting”in 20
yıl sonra gelen devam filminin (T2) gösterimine gitmekti.
Yazılacak bir yazı, halledilmese kıyamet kopmayacak birkaç küçük
iş, o sabah kahveyi çok güzel yapmış olmam, üstümde yatan kediye
kıyamamak gibi bulunması kolay “dolaylı” bahanelerden güç alarak
gitmemeyi tercih ettim...
Sonra devreye çıktığı günden itibaren cuma sabahlarında kahve
eşlikçisi olarak ayrı bir alan açmayı başaran Hürriyet Kitap Sanat
eki girdi ama oraya biraz sonra döneceğim...
Önce filmini seyredip sonra kitabını okuduğumuz bir “vaka” idi
“Trainspotting”...
İskoçyalı yazar Irvine Welsh’in kitabı ve o kitaptan yola çıkılarak
çekilen film, Edinburgh’da yaşayan, daha doğrusu arafta salınıp
duran arızalı ruhların hikâyelerini anlatıyordu.
UMUTSUZLARIN MANİFESTOSU
Iggy Pop’un tabanca gibi şarkısı “Lust For Life” ile açılıyordu
film.
Kahramanlarımızdan Renton (Ewan McGregor) ve Spud (Ewen Bremner)
polisten kaçarken dış ses umutsuz bir kuşağın manifestosundan
pasajlar okuyordu:
“Hayatı seç... Bir iş seç... Bir kariyer seç... Bir aile seç... Dev
bir boktan televizyon seç... Bulaşık makinesi, otomobil, CD çalar,
elektrikli konserve açacağı filan seç...
Sağlıklı hayatı, diş tedavisi sigortasını ve düşük kolesterolü
seç. Ev kredisi ödeme planını, ilk evini seç. Arkadaşlarını seç...
Kanepede oturup beynini uyuşturan, ruhunu ezen geri zekâlı
televizyon programlarını seyredip boktan abur cuburlar lüpletmeyi
seç...”
Böyle devam ettikten sonra laflarını şöyle noktalıyordu eleman:
“Hayatı seç... Ama niye böyle bir şey yapmak isteyecekmişim ki? Bir
hayat seçmemeyi seçiyorum ben. Başka bir şey seçiyorum. Sebep?
Sebebi yok...”