ÖNCE bir itiraf...
Nutuk’u orijinal haliyle okuduğumda 30 yaşına varmıştım.
Yıllarca kırpılmış, sadeleştirme adı altında katledilmiş, canına
okunmuş, editörün meşrebine göre bağlamından kopardığı haliyle,
çoğunlukla da ödev hazırlamak için “karıştırmıştım”.
Orijinal haliyle, yani Gazi Mustafa Kemal’in Ekim 1927’de
seslendirdiği haliyle (elbette biraz sözlük yardımıyla) okumak
zihnimde zaman zaman sallanan pek çok taşın yerine oturmasına
yardımcı olmuştu.
Nutuk, “mütemmim cüz”ü konumundaki “Vesikalar” bölümü ile birlikte
okunduğunda çok etkileyicidir ama beni asıl etkileyen Mustafa Kemal
Atatürk’ün geçmişe dair detaycılığı ve öngörü yeteneği olmuştu.
MUHALİFİN DE EL KİTABI
Türkiye Cumhuriyeti zaman içinde bir mağduriyetler fıçısı şeklinde
yuvarlanarak ilerlerken bu mağduriyetlerden siyasi fayda
sağlayanlar, güç devşirenler, adıyla söyleyemese de günah keçisi
ilan etmiştir Atatürk’ü. Nutuk da çoğu zaman “belge” olarak
gösterilmiştir.
Mağduriyet alanları açık elbette, toplumun kırık fay hatlarından
bugün de izi sürülebiliyor işte.
Ama Mustafa Kemal’e hem tek büyük kahraman hem bütün
mağduriyetlerin yaratıcısı gözüyle bakmanın yanlışlığı da
ortada...
Ölümünün hemen ardından kendisini “mirasçısı” ilan edenler başta
olmak üzere hemen herkes tarafından tepe tepe kullanmış, adı
kullanılarak, “Nutuk” referans gösterilerek yapılmadık fenalık
bırakılmamıştır.
TUNAYA’NIN TESPİTİ
Büyük hoca, kıymetli bilim adamı Tarık Zafer Tunaya, 1977’de Nutuk
üzerine yazdığı bir makalede şu notu düşer:
“...Asıl sorun Türk Milli Kurtuluş Hareketi’nin devrimci ve
sağlıklı ilkelerine inandıklarını söyleyenlerin, ‘Nutuk’u tabu
sanmaları, onu insancıl boyutlar içine yerleştirememiş, yeni
belgelere ve kaynaklara dayanarak bilimsel ve eleştirici gözle
değerlendirememiş olmalarıdır. Tarihsel önemi böylesine büyük bir
yapıt bugüne mal edilmelidir.