24 Ocak 2018, Uğur Mumcu’nun katledilişinin
25’inci yıldönümüydü. Uğur Mumcu’yu yine andık ve asla
unutmayacağız, gelecek 24 Ocak’larda da anmaya devam edeceğiz.
Çünkü araştırmacı gazeteciliğin Türkiye’deki gelmiş geçmiş en büyük
ismi Uğur Mumcu’yu anmak, gazeteciliği savunmaktır. Gazetecilik,
gerçeklere ulaşmak ve bunu en geniş kesimlere duyurmayı meslek
edinmektir.
Karanlığın ve baskının üzerimizde egemen kılınmak istendiği
zamanlarda gerçeği söylemek ise tek başına devrimci bir
eylemdir.
2018 Türkiye’sinde Uğur Mumcu’yu anmak da öyle...
Bu eylemi sürekli kılmanın bir önkoşulu var: Gazetecilik etiğini ve
meslek ilkelerini her şart altında savunmak ve uygulamak.
Gazeteciliğin sadece gerçeklerden ve gerçeklikten beslenen bir
meslek olduğunu bilen gazeteciler, kendilerini, yaptıkları işin
normlarına her koşulda uymakla mükellef addeder ve her ne pahasına
olursa olsun buna sadık kalırlarsa, hem güç hem de özgüven
kazanırlar. İktidarın halkı, olağanüstü bir dönemden geçildiğine
inandırmaya çalıştığı bir zamanda biz gazeteciler profesyonel etiğe
bağlı kalırsak, ülkede de olağandışılık halinin süreklilik
kazanmasının önlenmesine katkıda bulunmuş oluruz. Biz gazeteciler,
bu olağandışılık halinin profesyonel etik ve değerlerimize baskın
çıkmasına izin verirsek, işte asıl o zaman ülkemiz, sonunda
gerçekten de olağandışı ve öncesinde hayal dahi edemeyeceğimiz
kötülüklerin yaşandığı bir yer haline gelebilir.
Gerçeği savunmanın önkoşulu, iktidarın ve iktidar medyasının
kullandığı dilden uzak durmak. Gerçeğin dilini konuşmalı ve onu
geliştirmeliyiz.
Gerçeğin dili olgulardadır.
Olguları bulup ortaya çıkarmalıyız. Olgusallığı ihmal etmek
özgürlüğümüzden vazgeçmektir.