GEÇEN hafta bu köşede Baykar'ın üretimi olan TB-2 insansız hava aracının üretilme öyküsünü yazmaya çalıştım.
Özdemir Bayraktar ve oğulları tarafından kurulan Baykar, yetersiz sermayesine ve yol üzerinde karşısına çıkan ve çıkarılan engellere rağmen başarılı olmuş bir şirket.
Ama öte yandan, Baykar’ın ilerlediği yoldan geçen ve geçmekte
olan iki insansız hava aracımız (İHA) daha var.
Bunlardan birini Vestel üretiyor, adı Karayel. Vestel’in Karayel’i
de bütün uçuş testlerini geçti, silah taşıyabilir hale geldi ve
öğrenebildiğim kadarıyla halen bu araçlar kiralık olarak
kullanılıyor.
Bir üçüncü İHA’mız ise Anka adını taşıyor ve TUSAŞ öncülüğünde
devlet tarafından yapılıyor. Ankalar henüz görevde değil, üretim
aşamasında.
Türkiye, kendi İHA’sını yapma kararını Amerika’dan silah yüklü İHA
satın alamayacağını anladığında verdi. Bu satış için ABD’de Kongre
onay sürecine girilmesi gerekiyordu ve bu siyasi süreç tercih
edilmedi; onun yerine o dönem acil ihtiyaç sebebiyle İsrail’den
Heron sistemleri önce kiralandı, sonra alındı. Halen 10 Heron,
Türkiye’de Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde hizmet veriyor.
(Baykar’ın 12 adet TB-2’si Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde
halen görevde, ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü de 6 adet TB-2 almış
durumda.)
Heron alımı sırasında Türkiye kendi İHA’sını da yapmaya karar
verdi. Bizde maalesef bu işlere en önce devletin öncülüğü istenir
ve aranır. Nitekim TUSAŞ, daha çok da devlet şirketleri olan
Aselsan vs şirketlerle ve TÜBİTAK desteğiyle çalışmaya başladı
bile.
Ama ilk İHA’ları özel sektör yaptı. Baykar ve Vestel, Savunma
Sanayi Müsteşarlığı’nın açtığı ihalede yarıştı, her ikisi de
sonuçta başarılı oldu ve şimdi hem Karayel hem TB-2 görevlerinin
başında. Umalım ki pek yakında daha büyük sınıf İHA olan Anka da
devreye girsin.
Sıfırdan üç farklı İHA üretimine birden girmek, bunları silah yükü
taşıyabilir ve yüksek isabet sağlayabilir hale getirmek Türkiye
için sahiden büyük başarı. Ama bu başarıda ders almamız gereken çok
şey de var.
Bir numaralı ders, savunma sanayisinin özel sektöre daha çok
güvenmesi ve bu alanın özel sektör şirketlerine daha fazla
açılmasıyla ilgili.
İkinci ders ise finansla ilgili daha çok. Çoğu zaman özel sektörden
gelen ve yeni ürün geliştiren şirketlerin, eğer ürünü göz
dolduruyorsa sermaye katkısına ihtiyacı oluyor. Baykar’da ve belki
kısmen Vestel’de de bu ihtiyaç görüldü ama kimse bir şey yapmadı.
Oysa bu noktada devlet devreye girip gerekli sermaye katkısını
yapabilirdi, hatta yapmalıydı. Bunlar sonuçta milli şirketler ve
hep milli kalması gereken şirketler.