Bundan binlerce yıl önce, birbirine onbinlerce kilometre mesafede üç ayrı coğrafyada neredeyse eş zamanlı olarak aynı fikir doğdu:
Eski Yunan’da Platon, Çin’de Konfiçyus ve Hindistan’da Valluvar, devlet yönetimlerinin ‘erdemli’ olması gerektiğini söyledi.
Bu düşünce, uygarlık tarihinin biçimlenmesinde çok büyük rol oynayan bu üç düşünüre ‘emperyalizmin emri’ veya ‘bir dış gücün talimatı’yla değil, kendiliğinden gelmişti.
İnsan olmanın ve bu dünyada insan olarak yaşıyor olmanın anlamını araştırırlarken bu yüce duyguya, ‘erdem’e ulaşmışlar ve insanların ortak yönetiminin amacının da ‘erdem’ olması gerektiğini söylemişlerdi.
Elbette onlar yaşarken de ‘Erdemli yönetim’ bir idealdi, ulaşılması gereken bir hedefti, bugün de öyle.
Ama insanlık ‘erdemli’ olma arayışından hiçbir zaman vaz geçmedi. Çünkü ‘erdemli olmaya çalışmak’ bugünün moda tabiriyle ‘organik’ bir tutum, yani bizim doğamızdan gelen, ortak yaşamın yapıştırıcısı olmasını istediğimiz tutum. Ahlakımızın temeli bu.