GEÇEN hafta hepsi de Nobel ödüllü 107 bilim insanı, uluslararası çevre koruma örgütü Greenpeace'e bir mektup yazdı ve genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili bu kuruluş tarafından yürütülen kampanyaları eleştirdi.
Tartışma çok eski bir tartışma; o 107 bilim insanının kendi
kendine mi yoksa arkada güçlü bir şirketin iteklemesiyle mi bir
araya geldiği konusu tamamen ayrı bir konu.
Konumuz aslında bilime ve onun sonuçlarına nasıl bakacağımız.
Çünkü aynı Greenpeace küresel iklim değişikliği konusunda bilimsel
bulgulara değer verir, onları duyurmak için elinden geleni yaparken
mesele genetiği değiştirilmiş organizmalar olunca birden bilime
karşı ciddi bir güvensizlik, hatta neredeyse bilim karşıtı bir
pozisyona geçiyor.
Oysa GDO konusunun daha serinkanlı konuşulmasına, topluma bu konuda
korku yaymaktansa gerçekleri anlatmak için çaba gösterilmesine
ihtiyaç var.
Bu konuda ilk bilmemiz gereken şey, gıda olarak boğazımızdan geçen
hiçbir şeyin ‘doğal’ olmadığı, bin yıllar içinde hepsinin
genetiğiyle oynadığımız gerçeği.
İkincisi, sırf üstüne bembeyaz laboratuvar önlükleri giydiler,
duvarlarına da gösterişli diplomalarını astılar diye bilimcilerin
yaptığı her şeyi gözü kapalı güvenli kabul edemeyeceğimiz ön
kabulü.
Bir küçük çiftçinin kendi kendine toprağındaki tohumlarla oynayıp
yeni veya daha dayanıklı bir tür yaratması ile Monsanto gibi gıda
devlerinin laboratuvarlarda gen değiştirme teknolojisini kullanarak
yeni bir tohum yaratması arasında ciddi bir fark var.