Evlatları dağa kaçırılan
anaların feryadını, toplumumuz ne kadar duyuyor ve ne kadar ilgi
gösteriyor acaba? Kimi zamanlar kedi – köpek yavrusu için ortalığı
ayağa kaldıran o ünlü artistler – “aktivistler” nerede
hani?..
Diyarbakır HDP İl Binası önünde,
son günlerde cereyan eden olaylar dikkatlerimizi hangi ölçüde
celbediyor acaba? Orada, Türkiye’nin kırk yıllık kanayan yarasının
çarpıcı yansımalarını, toplum olarak ne kadar fark edebiliyoruz?
Bugüne kadar kaç ana babanın evladı, kandırılarak veya silah
zoruyla dağa kaçırıldı? Ne yazık ki, bunların sayısını bile
bilmiyoruz… Ama bölücü terör örgütünün kırk yıl boyunca, dağlarda –
mağaralarda alıkoyduğu binlerce militanın mevcudiyetini ve kanlı
eylemlerini biliyoruz. Peki, çocukları ölüm tehdidiyle
kendilerinden koparılan ana – babaların yeri göğü inleten
feryatlarına, hangi ölçüde kulak kabarttık acaba? İşte meselenin
püf noktası burası! Toplum olarak, Diyarbakır’da yüreği yanan
anaların haykırışını gerçekten duyar ve yeteri kadar alaka gösterir
olsaydık, herhâlde ve mutlaka bugün netice daha değişik olurdu… Ne
yazık ki, bizler en mühim meselelerimizde yeterince hassas
davranmıyor ve tavır koyamıyoruz. Bakınız 2004 yılında, İspanya’da,
Madrid Metrosunda bombalar patladı ve en az 200 kişi hayatını
kaybetti. Bu büyük terör saldırısından sonra, İspanya genelinde 8 –
10 milyon insan sokaklara dökülüp terörü telin etti. Türkiye’de son
kırk yılda, İspanya’dakine benzer pek çok sarsıcı terör saldırısı
yaşandı. Fakat maalesef, İspanya’daki gibi geniş çaplı bir protesto
eylemi ortaya konulamadı. Oysa sık sık gelen şehit haberleriyle
yüreğimiz yanıyor, acılarımız katmerleşiyor. Velakin bu acıların
sebebi olan teröre ve bu fitnenin kaynağı olan bölücü örgüte karşı,
topyekûn bir tepki ortaya koyamıyoruz. Neden acaba?
Diyarbakır’da, 2010 yılında bir
oğlu dağa kaçırılan ve dört sene önce de katledilen, anne Hacire
Akar; düğün hazırlığı yapan 21 yaşındaki diğer oğlu Mehmet’in de
aynı şekilde örgüt tarafından elinden alınması üzerine, HDP İl
Binası önünde oturma eylemi başlattı. Hacire Anne’nin yüreği
yanıyordu ve her şeyi göze almıştı. Oturma eylemi öncesinde binanın
cam çerçevesini indirdi. Neden? Çünkü oğlunun bu binadaki kişiler
tarafından dağa götürüldüğünü çok iyi biliyordu. Kıdemli
meslektaşımız Hakkı Öcal’ın ifadesini ödünç alarak belirtelim ki
“HDP İl Teşkilatı PKK’nın askere alma dairesi gibi çalışıyordu!..”
Hacire Anne işte bunun için oğlunu hangi adreste arayacağını doğru
tespit etmişti. Nitekim üç günlük eylemin sonunda oğlunu geri
getirmeyi başardı. Aslında tek başına bu olayın dahi, Türkiye’yi
baştan aşağı harekete geçirmesi gerekirdi. Şayet bunu
yapabilseydik, herhâlde kırk yıl boyunca dağa kaçırılan o talihsiz
gençlerin hayatını söndüren karanlık tezgâhların çözülmesi yolunda
ciddi mesafe almış olurduk. Fakat heyhat!.. Nerde o duyarlılık?
Nerede bir kedi veya köpek yavrusu için ortalığı ayağa kaldıran o
anlı - şanlı artistler, aktivistler? Nerede o üzerine vazife
olmayan konularda bile meydanlara, sokaklara dökülen sivil toplum
örgütleri? Ne zaman uyanacaklar acaba? Hayvan haklarının
korunmasına eyvallah… Ama insan haklarına sahip çıkmak daha
öncelikli bir mesele değil mi? Siyasi partiler, siyasi olmayan
teşekküller, bu konularda vicdani hassasiyeti olan kişi ve
kurumlar… Harekete geçmek için daha ne bekliyorsunuz?
Bakınız, Hacire Ana’nın oğlunu
geri getirme başarısı, başka yüreği yanık anaları da harekete
geçirdi. 17 yaşındaki oğlu dağa götürülen anne Fevziye Çetinkaya,
eşi ve çocuklarıyla birlikte o malum adrese, HDP İl Binasının
kapısına gelip oturma eylemi başlattı. Onu bir diğer yüreği yanık
anne Remziye Akkoyun takip etti. Dört sene evvel henüz on yaşında
iken kaçırılan oğlu Azad Akkoyun’u geri getirebilmek ümidiyle
eyleme katıldı. 18 yaşındaki oğlu Mustafa Biçer’i kurtarabilmek
için aynı eyleme iştirak eden anne Ayşegül Biçer’in söylediklerine
toplumun ve devlet yetkililerinin dikkat kesilmesi lazım.
HDP’lilerin “Sizi AK Parti ve kayyum idaresi yönlendiriyor”
şeklindeki ithamlarına karşı “Ben burada yanan yüreğimin acısıyla
oturuyorum…” cevabını veren Ayşegül Biçer; “Evlatlarımız bizi
görüyor ve duyuyorsa, oğlum bu Kürdistan davası değil. Bunlar
Kürtleri kukla olarak kullanıyor. Üstüne basa basa söylüyorum,
oğlum geri dönün bu bir senaryo, içine düştünüz…” diye haykırıyor.
Keza 17 yaşında örgüt tarafından kandırılıp dağa götürülen Süleyman
Çetinkaya’nın amca kızı Aysel Bozkurt’un sesine kulak verilmeli.
Bütün eylemlere götürülen kuzeni Süleyman’ı tanımadıklarını
söyleyen HDP İl Teşkilatına şöyle sesleniyor; “Yeter artık!.. Bizim
HDP’ye verecek çocuklarımız yok. Başlarım sizin Kürdistan
davanıza…” Evet, başka yürekler kanamasın. Bunun için toplum olarak
duruş gösterelim…