“Söz gümüşse, sükût altındır” derler. Lakin sükûtun altın olduğunu anlatmak için de, bir söze hacet var!.. 15 Temmuz gecesinden bu yana neler yaşandı? Anlatılanların hangisi doğru, hangisi yanlış?
15 Temmuz gecesi baş gösteren kalkışmanın, yalnızca bir darbe
teşebbüsü olmadığı, ülkede iç savaş çıkarmak dâhil daha pek çok
melanetin de kurgulandığı, kesin biçimde ortaya çıktı… Peki, bundan
sonrası için nelerin yapılması gerektiği konusunda, acaba yetkili
kişilerin zihinleri yeterince net midir? Doğrusu bu konuda
şüphelerimiz var! Zira yapılan bazı açıklamalar ile 15 Temmuz
gecesi yaşanan bazı olayların birbiriyle derin ölçüde çelişmesi söz
konusu. İki gün sonra Yüksek Askerî Şûra toplanacak. Mutat
tarihinden (1 Ağustos) üç gün erkene çekilen bu Şûra’nın, ne kadar
kritik olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok herhâlde. TSK’daki
general mevcudunun üçte birinden fazlası, hâlen tutuklu bulunuyor.
Darbe kalkışmasında rol alan üç tane tuğamiralin an itibariyle
firarda olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde, durumu şüpheli olan başka
isimlerin olabileceğini belirtmek gerekiyor. Bütün bu olgular,
Ordunun sevk ve idaresi noktasında, nasıl çetin bir dönemden
geçildiğini ortaya koyuyor. 2007 yılında başlayan Ergenekon,
Poyrazköy, Casusluk, Balyoz ve diğer birçok dava çerçevesinde
yargılanıp ceza alan (bunların çoğu sonradan aklandı…), kurumla
ilişkisi kesilen, emekli edilen generaller sebebiyle zaten kadro
sıkıntıları yaşamış olan TSK; bu yeni ve çok daha vahim badireyi,
en az hasarla atlatabilecek mi?