Her seçim zamanı, bile
bile bizi şaşırtmaya devam eden iki durum kaçınılmaz olarak ortaya
çıkar. Meydanları dolduran kalabalıklar ve hep doğru tahmin
ettiğini söyleyen kamuoyu araştırma şirketleri…
Yaş itibariyle aktif siyaset dönemine yetişmedim.
Ama Osman Bölükbaşı hakkında çok şey
okudum ve dinledim… Ortaokul talebesi merakıyla, 1973 seçimlerini
az çok izlemeye çalıştım. Osman Bölükbaşı da, o seçimlerden
bir ay evvel milletvekilliğinden istifa ederek aktif siyaseti
bırakmış!.. Nevi şahsına münhasır, renkli ve bir o kadar da
mücadeleyi seven, pes etmeyen, siyasi tartışmalarda rakiplerinin
tozunu attıran bir politikacı… Kitleler kendisini dinlemek için
meydanlara koşar, gelgelelim sıra oy vermeye gelince Bölükbaşı
genellikle hayal kırıklığına uğrar… 1946’da Demokrat Parti’ye
katılır. Fakat DP’nin CHP’ye karşı muhalefeti onu kesmediği için
kısa süre sonra ayrılır. 1947’de Millet Partisi'ni kurar. Nasıl
oluyorsa, 1949 yılında hem İnönü hem de Celal Bayar’a karşı komplo
kurmaktan tutuklanır… Millet Partisi laikliğe aykırı politikalardan
dolayı kapatılınca, Cumhuriyetçi Millet Partisi'ni kurar. Daha
sonra bu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) olacaktır… Ancak
dedik ya Osman Bölükbaşı değişik bir siyasetçi. Müzmin muhalif
tavrından ötürü, CKMP’yi de terk edecek ve yeniden Millet
Partisi'ni kuracaktır. Ama Millet Partisi
1965’e dek Suat Hayri
Ürgüplü başkanlığındaki koalisyona katıldığı hâlde
kendisi kabinede yer alamayıp muhalefeti sürdürecektir…
Osman Bölükbaşı ile bu girizgâhı yapmamızın sebebi, tabii ki
meydan mitinglerindeki kalabalıklar meselesi. Şu günlerde medyada
yine aynı nakaratı görüyoruz. Falanca politikacı filanca şehirde
müthiş kalabalık topladı vs. Oysa kalabalıkların sandık sonucu için
bir garanti olmadığını herkes biliyor. Bunu en fazla tecrübe eden
de Osman Bölükbaşı imiş! Kendisini zevkle ve can kulağıyla dinleyen
kalabalıklara şöyle sitem edermiş: “Sizin harmanınız
büyük de, daneniz çıkmıyor…” Kalabalık mitinglerin
hâlâ büyük rağbet gördüğü sayılı ülkelerden biriyiz. Kitle
iletişim araçları ne kadar gelişse ve siyasi partilerin propaganda
faaliyetlerini daha geniş kitlelere ulaştırma imkânı büyüse de,
meydan mitingi klasiği yerini ve önemini koruyor. 1970’li yılların
ortalarından itibaren bu mitinglerdeki kalabalık bayağı bir mesele
olmuştu… Hatta rivayet o dur ki, Ecevit’i 1977’deki erken seçimlere
ikna etmek için, Demirel’in yönlendirmesiyle onun Bursa’da yaptığı
mitinge AP’liler de gitmiş. AP’nin kalesi olan Bursa’da büyük
kalabalığı görünce Ecevit de “bu iş
tamam” diye düşünmüş. Ama öyle olmadı… Yani dün de
bugün de meydanlarda toplanan kalabalıkların oyu, orada konuşan
siyasetçilerin cebinde keklik değil.
Şimdilerde Muharrem İnce’nin
veya Meral Akşener’in mitinglerine bakarak
kimileri tahmin yapıyor ki, bu hiç de sağlıklı değil! Kimse kendini
kandırmasın. Meydanların dili ile sandıkların aklı çok
farklıdır… Vatandaş birine oy vermeyi kafasına
koymuşsa, onun mitingine gitmese de o oyu sandıkta verir. Kaldı ki,
günümüzde sosyal medya, seçmenlerin zihin egzersizi yapmasına
bilerek veya bilmeyerek epey katkıda bulunuyor. Öyle ki, SP gibi
bazı partiler de, işin pratiğine gidip, internet ortamında canlı
miting yapıyor. Ve sonuçtan da oldukça memnun görünüyorlar… Bu
kadar çok sayıda TV ve radyo kanalı ile mahallelere kadar lokal
yayıncılık yapılabiliyorken, bir de her ev değil, her bireye kadar
tek tek alan açan internet furyası bu miting ve propaganda
meselesinde âdeta devrim yapıyor ve daha da yapacak. Twitter,
facebook ve benzeri mecralarda organize olan kuruluşlar,
mesajlarını çok kısa zaman içinde on milyonlarca kişiye
ulaştırabiliyor. Dolayısıyla bir müddet sonra, ister istemez bizim
ülkemizde de büyük meydan mitingleri yapma yarışı hız kesecektir.
Ama şunun altını çizelim, mitingler kalabalık olsa da olmasa da,
sandık sonuçları her zaman farklı şekilde karşımıza
çıkacaktır.
Her seçim döneminde bizi bile bile şaşırtmaya devam eden bir
diğer durum da kamuoyu araştırma kuruluşlarının iddiaları… Ne kadar
hata yaparlarsa yapsınlar, onlar her zaman doğru tahmin ve tespit
yaptıklarını söylemeye devam ediyor. Ve asıl hayret verici durum da
toplumun bu tuhaflığı kanıksamış olmasıdır. Hani şöyle bir
şey: “Söyle söyle, yalan da olsa hoşuma
gidiyor!” Seçim yarışına giren her siyasi parti ve
her aday daima en büyük iddiayı ortaya koymaya çalışır. İsmi lazım
değil, yıllardan beri aldığı oy yüzde yarımı geçmeyen malum
partiler de bildiğiniz üzere, “Bu defa tek başına
iktidara yürüyoruz…” diye sandık gününe kadar
kafamızı şişirirler. Anket şirketleri de onlara destek verir! Ne
var ki bu tuhaf durum karşısında yapılabilecek pek fazla şey de
yoktur. Yani bu sahte duruma mecburen katlanıyoruz. Hatta kimi
zaman o kadar etkileniriz ki, ‘acaba bu defa dedikleri
gibi olur mu’ diye de tereddüde düşeriz. Şüphesiz
hiçbir siyasi parti, ben seçimleri kazanamayacağım diye yarışa
girmeyecektir. Bizim safça beklediğimiz şey bu konuda biraz dürüst
davranmaları. Ama galiba o da siyasetin tabiatına aykırı!..