Darbe teşebbüsü üzerinden bir hafta geçti. Hâlâ bu kalkışmanın en üst düzeydeki planlayıcı ve uygulayıcısı olan çekirdek kadroyu bilmiyoruz. Farklı isimler ve çok da çelişkili haberler var.
Milletin topyekûn direnciyle, darbe teşebbüsü akamete uğratıldı.
Burası en büyük tesellimiz. Lakin faturası ağır oldu. 246 can
kaybı. 2 bin 185 yaralı… Tedirginlik devam ediyor. Devlet erkânı,
tehlikenin tamamen geçmediğini tekrarlıyor. Başbakan Yardımcısı
Numan Kurtulmuş, "darbe ile ülkeyi işgale hazır hâle
getireceklerdi" diyor. İçişleri Bakanı Efgan Âlâ "olabileceklerin
vahametini telaffuz dahi edemiyoruz" diyor. Bu ihanetin arkasındaki
şahıs, Pensilvanya’dan hezeyanlarına aynen devam ediyor ve âdeta
meydan okuyor! Diğer taraftan, mahut kalkışmanın ana komuta
merkezinde, kimin veya kimlerin yer aldığı henüz belli olmuş değil.
Çeşitli isimler telaffuz ediliyor. Ancak bunlarla ilgili çok
çelişkili bilgi ve haberler dolaşıyor. Tamam, darbe teşebbüsünün
arkasında ve önünde FETÖ’nün olduğundan şüphe yok. Ama esas mesele,
silahlı kuvvetler bünyesinde; bu hain eylemin nasıl planlandığı ve
uygulamaya konulduğuna dair, milletimizin zihninde şüphe
bırakmayacak şekilde, durumun netleşmesidir. Bu ne kadar kısa
zamanda temin edilebilirse, kamuoyu o derece rahat eder. Aksi hâlde
halk diken üstünde olur ve yerli-yersiz şüpheler, söylentiler
dolayısıyla, toplumun rahatı kaçar. Bu iyi bir şey değil… Bir an
evvel hadisenin üzerindeki sır perdesinin kalkması gerek.
15 Temmuz gecesinden bu yana, kalkışmaya paralel olarak, birileri
ülkeyi kirli propaganda ve dezenformasyonla başka bir çalkantının
içine sokmak istiyor. Bunun iki ana sebebi var. Birincisi bütün bu
melanetin kaynağı olan FETÖ militanlarının olabildiğince kamufle
edilerek, en azından bir kısmının, devlet kurumlarında
kalabilmesini sağlamak… İkinci olarak fitne-fesat tohumlarıyla,
toplumu zehirlemeye devam etmek! Böylece, faaliyetleri için
elverişli ortam hazırlamaya çalışacaklar. Bu noktada, herkesin çok
dikkatli ve uyanık olması zaruridir. Çünkü kalkışma vesilesiyle,
bir kere daha ve çok çarpıcı şekilde görüldü ki; hainler âdeta
metastaz yapmış kanser hücreleri gibi, devletin bütün kurum ve
kuruluşlarına sirayet etmiş. Şimdi bunların temizlenmesi için
çalışılıyor. Ancak tekrar altını çizelim ki, bu hususta kurunun
yanında yaşın da yanmaması için azami dikkat şarttır. Kim darbeci,
kim değil? Kim FETÖ militanı, kim değil? Bu nasıl tespit edilecek?
Hâlâ, darbenin komuta merkezi bile teşhis edilemediğine göre, ne
kadar müşkül bir şey olduğunu düşünün. Peki, neler yapılabilir?
Bizzat darbeci olmasa ve fiilen darbe kalkışmasına iştirak etmemiş
de olsa, kenardan seyredip gelişmelere göre vaziyet alan; hatta
böyle kritik zamanlarda kendisini emniyete almak için, yurt dışına
kapağı atıp, ortalık yatıştıktan sonra ülkeye dönen kişilere, bir
bakmakta yarar var mesela... Mesela Gezi kalkışmasında, 17-25
Aralık darbe teşebbüsü sırasında ve son olarak 15 Temmuz kalkışması
esnasında nedense hep yurt dışında bulunan bürokratlar,
siyasetçiler, belediye başkanları vs. vs... Acaba bu seyahatlerdeki
takvim çakışması, yalnızca bir tevafuk-tesadüf müydü? Yoksa alınan
ön bilgi ve duyumlar üzerine, başvurulan bir tedbir ve ihtiyat
mıydı? Şüphesiz kimse hakkında, peşin hüküm vermek doğru değil. Ama
yıllardır devlette ve siyaset kademelerinde, kendilerini fevkalade
başarılı şekilde gizlemeyi