ABD ile ilişkilerimiz
sıkıntılı ve gergin bir dönemden geçiyor… Daha önce pek çok defa
olduğu gibi! Sadece bizim değil, birçok ülkenin de öyle. İran’ın,
Rusya’nın, Kuzey Kore’nin, Meksika’nın, AB’nin
vs...
İran’la yapılmış olan nükleer
anlaşmadan çekilen Donald Trump için, AB Komisyonu Başkanı Jean
Claude Juncker şöyle dedi: “Böyle dostlarımız varken,
düşmana ne hacet!..” Böyle yakınmasının sebebi,
ABD’nin İran’a karşı uygulayacağı ekonomik ambargodan büyük zarar
görecek AB ülkelerinin müşkül durumu. Özellikle Fransız ve Alman
firmalarının, İran ile yapmış olduğu milyarlarca dolarlık
anlaşmaların geleceği tehlikede… Evet, Amerika “Benim
dediğim olur. Sonuç ne olursa olsun…” tavrı içinde
uluslararası düzenin kurallarını temelinden sarsıyor. Bunu
önleyecek bir mekanizma da mevcut olmadığından, bütün dengeler
altüst oluyor. ABD şartları zorlayabildiği kadar zorlamakta
kararlı… İran’a, Kuzey Kore’ye, Venezuela’ya karşı ha bire sopa
gösteriyor. Kuzey Kore Devlet Başkanı ile yapacağı görüşmeyi, karşı
taraf aynı şeyi yapmadan el çabukluğuyla kendisi iptal etti ve
peşinden de Kim Jung-Un’u tehdit etti… Kısa bir süre sakinleşmiş
gibi görünen Kore Yarımadası’nda sular yeniden ısınmaya başladı.
Trump şunu söyledi: “Nükleer kapasitemiz o kadar büyük
ki, umarım onu kullanma ihtiyacı hasıl olmaz!..” Daha
önce “Roket Adam” lakabıyla andığı Kim
Jung’a, görüşme kararı üzerine birkaç gün süreyle iltifatlar
yağdıran Trump, tekrar eski üslubuna döndü. Bakalım durum ne
olacak?
İran’la hakeza karşılıklı
tehditlerin bini bir para… Hatta İran tarafı daha da agresif bir
dil kullanıyor. Gidişat hiç de iyi değil. Venezuela’da Devlet
Başkanı Nicolas Maduro yeniden seçimi kazanınca, Washington devam
eden ekonomik ambargoyu iyice sıkılaştırdı. Maduro da ABD elçisini
kovdu… Elçilik binasını Kudüs’e taşıma kararı üzerine başlayan
olaylar zinciri malum. Onlarca Filistinlinin ölümü, binlercesinin
yaralanması ABD’nin hiç ama hiç umurunda değil. Fakat öfke de
büyüyor. ABD’nin BM Temsilcisi Nikki Haley, Houston Üniversitesinde
konferans vermeye gittiğinde öğrencilerin şu tepkisiyle karşılaştı
ve ne yapacağını şaşırarak afalladı; “Nikki Haley
ellerinde kan var. Soykırıma katılmaya devam ediyorsun.
Teröristlerin ve sömürgecilerin suç ortağısın…” Salon
protesto alkışlarıyla inlerken öğrenciler şöyle
haykırdı: “Nikki, Nikki seri cinayet işlendiğini
görmüyor musun? Nikki, Nikki gizleyemezsin soykırıma imza
attın…” Bahse konu cinayetler için Filistin yönetimi,
İsrail hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesine başvurdu. Bakalım bir
sonuç çıkacak mı?
Amerika 1950’den beri Kore
Yarımadasında… 1960’larda, bodoslama daldığı Vietnam’dan ağır bir
yenilgiyle çekilmek zorunda kaldı. 200’li yıllarda girdiği
Afganistan ve Irak’ta tam manasıyla batağa saplanmış durumda. Ve
bunlar yetmezmiş gibi şimdilerde Suriye’ye yerleşmeye çalışıyor.
Hem de terör örgütleriyle ortak hareket ederek… Şu sıralarda
Ankara’da bulunan heyetle Menbiç meselesi görüşülüyor. Haziran
başında da Mevlüt Çavuşoğlu Washington’a gidecek. Konu öncelikle
Kuzey Suriye elbet… Önceki gün ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Senato
Dış İlişkiler Komisyonunda konuşurken, Türkiye hakkında dikkat
çekici sözler söyledi. Dışişleri Bakanımızla yapacağı görüşmeye
işaret ederek ve Kuzey Suriye’yi kastederek şu cümleyi sarf
etti: “Umarım sonunda iki NATO müttefiki risk
doğuracak şekilde birbirine çok
yaklaşmayacaktır.” Burada diplomatik laf kalıbı
içinde bir gözdağı vermeye çalışıyor besbelli. ABD hâlâ eski
dönem zihniyeti içinde Türkiye’yle muhatap olmakta ısrarlı. Oysa
bunun sonuç vermediğini, vermeyeceğini de gayet iyi biliyor. En
azından, 1 Mart tezkere olayından bu tarafa yaşananları doğru
okuması gerekir. Bunu yapmak istemediği için ilişkiler sık sık
türbülansa giriyor!
Mesela; S-400 füze savunma
sistemi konusunda da, Pompeo öteden beri söylenenleri tekrar etti.
Ve Türkiye’nin aldığı pozisyon sebebiyle NATO ile arasında
problemlerin çıkmasına yol açtığını ileri sürdü. Bu konuda
alternatif sunduklarını söyledi. Alternatif dediği, öteden beri
bilinen şeyler. Bize her seferinde bin türlü engel çıkararak,
parasını ödediğimiz silahları dahi teslim etmeyerek ve teknoloji
transferine asla kapı aralamayarak, tek taraflı ve bağımlı bir
sistemle kontrolü devam ettirmek… Türkiye bunu kabul etmeyeceğini
ve savunması için millî politikaları çerçevesinde gerekli
tedbirleri alacağını net bir şekilde söylüyor ve bunun icabını da
yerine getiriyor. Pompeo “Ümit ediyoruz ki, tavırları
NATO’nun hedefleriyle uyum içinde olacaktır…” diyerek
kaşığın yönünü kendine çevirmek istiyor! Bu arada, Türkiye’nin
proje ortaklarından biri olduğu F-35 savaş uçaklarının, ülkemize
verilmesinin engellenmesi için de ABD Kongresinde yeni bir teşebbüs
söz konusu. Bu konuda Pompeo, sorulan bir
soruyu “Devam eden bir süreç…” cevabıyla
geçiştirdi. Ama besbelli ki bugün Papaz Brunson’u bahane eden
Senato, yarın bir başka gerekçe ile aynı yolu deneyecektir. Hem
Kuzey Suriye hem de alevlenen İran Meselesi, Ankara-Washington
arasında yeni ve ciddi pürüzlere yol açabilir.