İnsanları aşırı tüketime,
onun daha ötesinde, baştan sona israf ortamına sürükleyen tuzağın
tarifi ne olabilir? İktisat kitaplarında türlü çeşitli tanımı
yapılan kapitalizm nasıl bir “cep
düşmanı"dır?..
Her sene kasım ayının son cuma
günü yahut Amerikalıların 1950’li yılların başından beri
piyasaya ‘dayattığı’, (Şükran
Günü'nden sonraki ilk cuma günü), özellikle meşhur ticari
markaların insanlara (büyük indirim-büyük
fırsat) gibi bir ambalaj içinde sunduğu, tüketim
tuzağının temelinde ne yatıyor olabilir acaba? İktisat kitaplarında
türlü çeşitli tarifi yapılan kapitalizm kavramının, mahiyetine dair
derin bir incelemeye burada girecek değilim. O işi ekonomi
sahasındaki uzmanlar bol bol yapıyor zaten… Bu sebeple, yukarıda
kullandığım ifadeye takılarak, kapitalizmde dayatma yoktur; özel
mülkiyet, serbest piyasa rekabeti, kalite ve pazarlama mahareti ve
neticede kâr vardır gibi erken itirazları da bir kenara bırakalım.
Sade vatandaş olarak şu kritik sorunun cevabını arayalım;
insanların ihtiyacı olsa da olmasa da, parası az veya çok olsa da,
önlenemez harcama arzusunun psikolojik, sosyolojik etkenlerini
besleyici unsurlar neler olabilir? Mesela reklam nasıl bir
azmettiricidir?! Moda sâri bir sosyal hastalık mıdır? Özenti
olgusunun alışveriş hırsını körüklemekteki etkisi nedir? Bu
soruları gayet saf ve sade bir eda ile soruyorum. Zira ne
ekonomistim ne de iş adamı. Bunları sormamın taze
gerekçesi, “Efsane Cuma” diye takdim
edilen alışveriş çılgınlığında, birbirini ezen insanların, kırılan
vitrinlerin görüntüsüdür… Eminim sizler de en az benim kadar, bu ve
benzeri soruların cevabını merak ediyorsunuzdur!..
İktisat ilminin herkesçe bilinen
en genel tarifi, sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçları
karşılamaktır… İnsanlar gelirleriyle mütenasip bir hayat seviyesi
tutturmaya çalışır. Ayağını yorganına göre
uzat, atasözü bu durumu açıklar. Kazancından
fazlasını harcayanın sıkıntıya girmesi kaçınılmazdır… Bu yüzden
insanlar ehemi mühime tercih ederek, ihtiyaçlarını sıraya koyar ve
imkânı elverdikçe bunları temin etmeye çalışır. Bu kıstas hemen
herkesin tabii olarak uymaya çalıştığı bir şeydir. İnsanların bu
noktadaki şuur seviyesi, rahat ve sıkıntısız bir hayat sürebilmesi
konusunda temel ayardır. Bu söylediklerimiz normal ölçüler içinde
cereyan eden ekonomik hayatın çerçevesidir özetle. Bir de normal
ölçülere sığmayan durumlar var… Efsane diye bize âdeta elma şekeri
gibi sunulan durumlar yani. Batılılar efsane
yerine Black Friday diyorlar. Bunun
sebebi de o cuma günü yoğun alışverişten dolayı meydana gelen
izdiham imiş… Kasım ayının son cuma günü de,
ABD’deki (Şükran günü-Thanksgiving)den
sonraki ilk cuma günü ve 1930’lardan beri Noel alışverişlerinin
başlangıcı sayılıyormuş… Yani insanların cebinden paralarını almak
için kılıf bulmak hiç de zor değil bunlar için!
'Efsane Cuma’da
büyük markalar inanılmaz indirimler yapıyormuş… Bu indirimlerin
hangi kıstaslara göre olduğu pek fazla bilinmez, zaten çok da
önemli değil… Çünkü o çılgın alışverişi yapmayı kafasına koyanlar,
bir kere cazibeye kapılmış veya tuzağa düşmüştür! Zira bazen
indirim diye gayet yüksek fiyattan da
pekâlâ yutturabiliyorlar… Onun için uyarılar yapılıyor, ama
dediğimiz gibi kimileri çoktan kararını vermiş. Aldanıp aldanmamak
onlar için ikinci planda. Yukarıda işaret ettiğimiz
psikolojik-sosyolojik dürtülere bir de marka hastalığını ilave
etmek gerekiyor. İnsanlar marka giyince ne
gibi ‘avantajlar’ elde
ediyorlar?! Mesela düz bir soru soralım; aynı
kumaştan, aynı atölyelerde aynı ustalar tarafından aynı titizlikle
dikilen ceket-pantolon, etek vs. kıyafetler ünlü markaların etiketi
yapıştırılmadığı zaman kalitesinden ne
kaybediyor? Sırf üzerindeki marka için, etiketsiz
fiyatından dört beş kat daha fazla bedel ödeyerek satın almak ne
kadar akıllı bir harekettir? Hadi bu soruyu parası çok olanlar için
sormamış olalım… Ya ötekiler için? Zaman zaman magazin basınında
haber konusu olur. Bazı ünlüler (Siz bundan daha ziyade sanatçı
taifesini anlayınız) sezdirmeden kimi zamanlar, pahalı markaların
ürünlerini satan ucuzluk pazarlarından alışveriş
yaparlarmış…
Neyse sadede
gelelim. Efsane Cuma veya ecnebi
lisanıyla Black Friday alışverişlerinde,
ünlü bir markayı biraz ucuza alabilmek için kendini paralayan
vatandaşlar, neticede paralarını harcıyor. Zenginin
malı züğürdün çenesini yorarmış… Bizimki de o hesap!
Eskiden, yeni çıkan bir akıllı telefonu ilk önce alabilmek için;
Amerika’da, Avrupa’da, 24 saat öncesinden mağazaların önünde kuyruk
olanları hatta döşek serip orada yatanları görünce, (ahmaklığa
bakar mısınız) diye dudak bükerdik. Aynı illet çok geçmeden bizim
memleketimize de geldi. Ne diyelim artık...