1983’te Diyarbakır’da
yedi katlı Hicret Apartmanı çöktüğünde, 2004’te Konya’da 11
katlı Zümrüt Apartmanı çöktüğünde çok şeyler söylendi. Tıpkı
Kartal’daki sekiz katlı Yeşilyurt AP. çöküşünde olduğu
gibi!..
Günlerdir Kartal’daki faciayı konuşuyoruz. Şu ana kadar 21
cana mal oldu. Bir o kadar da yaralı var. Üç katının kaçak atıldığı
bildirilen sekiz katlı Yeşilyurt Apartmanının yapımındaki teknik ve
usulî hataların bini bir para! Maalesef şuursuzluk, sorumsuzluk,
açgözlülük ve cahillik ve daha pek çok olumsuzluğun bir arada hüküm
sürdüğü hatalar zinciri bizi çok vahim bir tablo ile karşı karşıya
getirdi. Hayatını kaybeden insanlarımızın acısı çok büyük… Peki,
bunun sorumluları kim veya kimler? İşte cevabı aslında bilinen ve
fakat bu bilmenin bir mana ifade etmediği bu soruyu ilgili-ilgisiz
herkes bol bol tekrar edip duruyor. Peki ya netice?! Ölenler
öldüğüyle kalıyor… Bu ne ilk ve korkarız ki ne de son. 3 Ocak
1983’te, Diyarbakır’da yedi katlı, 28 daireli Hicret Apartmanı
çöktüğünde, 84 kişi enkazı altında kalmıştı. O zaman da bugünlerde
dinlediğimiz şeyler konuşulmuştu… Yapılan inceleme ve soruşturmalar
sonunda müteahhitlik hatası tespit edilmiş ve binayı yapan
müteahhide yalnızca 2,5 (yazıyla iki buçuk) yıl hapis cezası
verilmişti!..
2 Şubat 2004 yılında Konya’da 11 Katlı Zümrüt Apartmanı kâğıt
gibi yırtılıp çöktüğünde de tam 92 kişinin cesedi enkazın altından
çıkarılmıştı. 30 kişi de yaralı kurtulmuştu. Ama bunlardan
bazılarının bedeninde kalıcı hasarlar vardı. Faciadan 158 saat
sonra canlı olarak kurtarılan bir kişi kangren olan bacağını
kaybetmişti… Velhasıl hikâye çok acı. Lakin bu acı hikâyelerden
ülke ve toplum olarak gerekli dersleri çıkaramıyoruz. Hepimiz ama
hepimiz bu meselede kusurluyuz. Bilim ve teknoloji ilerliyor,
inşaat teknolojisi gelişiyor. Gelgelelim bizim şehircilik ve yapı
anlayışımız galiba yerinde sayıyor. 1999 Gölcük Depreminde yıkılan
binlerce bina bizim için yeterince ders olmadı!.. Yetkililerimiz,
bilim adamlarımız her gün konuşuyor. Türkiye boydan boya deprem
kuşağı üzerinde… Ve hâlihazırda depreme dayanıksız yüz binlerce
bina var. Bunlarının çoğunun yıkılıp yeniden yapılması lazım!
Kalanlarının da esaslı şekilde güçlendirilmesi gerekiyor. Peki,
1999’dan sonra yapılan binalar acaba hangi oranda deprem kuşağı
şartlarına göre inşa edildi? Buna cevap verecek bir babayiğit var
mı?
Bakınız Kartal’da çöken apartmanın yanındaki on bina
boşaltıldı. Bunlardan sekizinin yıkımına karar verilmiş. Daha en
başta büyük risk taşıdığı söylenen 10 katlı Yunus Apartmanı'nın
yıkımına başlandı. Bir de ne görelim, betonun içinden midye ve
salyangoz kabukları çıktı… Nereye bina yapılıp yapılamayacağı,
binalarda kullanılacak malzemenin hangi özelliklerde olacağı
günümüzde artık harcı âlem bilgiler. Ama bu bilgilere itibar
edilmezse ve ciddi bir denetim olmazsa, insanlar en olmadık yerlere
en basit şekilde apartmanları dikiverirler. Kaçak-göçek katların
atılması da cabası. Bina statiği beş kata göre yapılıp üzerine bir
üç-beş kat daha atılırsa, netice yaşanan bu felaketten başkası
olabilir mi? Bakınız dün Rize’de kolonları patlayan sekiz katlı bir
bina boşaltıldı. Neyse ki, vaktinde boşaltıldı. Can gitmesin de mal
gitsin!.. Kartal’daki Yunus Apartmanı, içindeki eşya ile birlikte
yıkıldı. Çünkü eşyayı kurtaracak bir imkân da kalmamıştı. Bina
çatırdayıp duruyordu. Üç dört gün önce de Şişli’de çatlayan,
çatırdayan, kolonları kirişleri patlayan dört bina boşaltıldı… Tam
altmış daire ve dört dükkân. Buralarda ne kadar insanın barındığını
hesaplayın ve tehlikenin boyutlarını siz değerlendirin artık. Evet,
hepimiz biliyoruz ki dakika dahi kaybetmeksizin boşaltılması
gereken çok ama pek çok bina var. Ve maalesef bu binalarda insanlar
oturmaya, barınmaya devam ediyor. Açıkçası vaziyet vahim!
Yeni facialar yaşanmadan yıkılmaya yüz tutan (Eskiden buna
maili inhidam deniliyordu) binaların tespiti ve gereği
yapılmalıdır. Bazı şeyleri çok çabuk unutuyoruz. Diyarbakır’da
Hicret Apartmanı'ndan sonra, 2007’de sekiz katlı bir bina, 2017'de
dört katlı bir bina yıkıldı. Neyse ki, bu binalar önceden
boşaltılmıştı ve can kaybı yaşanmadı. Şimdi işin püf noktasına
gelirsek, en son İstanbul Kartal’da yaşanan facia, nasıl bir
tehlike ile yüz yüze bulunduğumuzu bize acı şekilde öğretti.
İstanbul’da, Konya’da, Diyarbakır’da ve diğer şehirlerde başka
faciaların yaşanmaması için, bugünden tezi yok, çok ciddi bir
kontrol gerekiyor. Burada şüphesiz yerel yönetimler ve
çevre-şehircilik bakanlığına çok iş düşüyor. “Bir şey olmaz…”
diyerek duvarları çatlamış, kolonları patlamış binalarda oturmaya
devam eden vatandaşları kendi başına bırakmak yeni felaketlere
davetiye çıkarmaktır. Herhâlde buna kimsenin müsamaha göstermesi
mümkün değil, değil mi?