Tartışmayı (Binali
Yıldırım-Ekrem İmamoğlu) tartışıyoruz. İki hafta önceden başladık
tartışmaya… Tartışmanın kendisi bitti, ama bizim tartışmalarımız
bitmedi, bitmeyecek de. Sandık noktalayacak belki!
Televizyon dünyasında ne tartışmalar yaşandı… Öyle ki, tek bir
soru, ABD Başkanlığına soyunan adayın seçim şansını kökünden
bitirdi!.. Mike Dukakis, ABD’nin
Massachusetts eyaletinde en uzun süre (12 sene) valilik yapmış ve
Yunan asıllı (Dikkat Pontus iddialarıyla alakası yoktur!) olup da,
bu mertebeye gelmiş ikinci kişidir… 1986 yılında Baba Bush’a karşı,
Demokrat Parti’nin adayı olarak başkanlık yarışına girmişti.
Dukakis idam cezasına şiddetle karşı çıkan bir isimdi. Klasik
televizyon programında (90 dakika süren ve katılanların ayakta
durduğu meşhur “düello”), daha girişte, CNN
İnternational televizyonunun ünlü ancorman’ı Bernard
Shaw, şöyle bir soru sordu: “Sayın Dukakis,
şayet birisi eşiniz Kitty’e önce tecavüz edip sonra öldürse, onun
katili için de idam cezasına karşı çıkar
mıydınız?” Dukakis on-on beş saniyelik bir
tereddütten sonra, "evet ona da karşı
çıkardım" dedi. Dedi, ama işte o kısa süreli tereddüt
de, Vali Dukakis’in başkanlık şansını büsbütün
bitirivermişti…
Eğer sıkılmazsanız ABD’den bir iki örnek daha verdikten sonra,
bizdeki TV tartışmalarına döneceğim...
ABD tarihinin en tartışmalı seçimlerinden biri de, 2000
yılındaki Oğul Bush ile Al Gore arasında geçen yarıştır. Bu
seçimde, Florida eyaletinde çıkan sonuçlarda ilk sayımda Al Gore
600 oy farkla önde idi. Cumhuriyetçiler bu sonuca itiraz etti.
İkinci sayımda fark 537’ye indi. Bu arada bir küçük
not; Eyaletin Valisi Bush’un kardeşi Jeb Bush
idi!.. İtirazlar karşılıklı devam etti ve her sayımda
başka bir sonuç çıktı. Sonunda ABD Yüksek Mahkemesi duruma el
koydu. 36 gün sonra 9 üyeli mahkeme 4’e karşı 5 oy ile seçimleri
Oğul Bush’un kazandığına karar verdi…
Bu örneği vermemizin sebebi, 1988’de Dukakis’e seçim
kaybettiren televizyon sunucusu Shaw’ın; Florida eyalet sonuçlarını
beklemeden Al Gore’un kazandığını ilan ederek, kendi kariyerine
kendi elleriyle son vermesiydi…
Bir başka düelloda, ABD’nin en ünlü iki başkanı karşı karşıya
gelmişti. Görevinin üçüncü yılında bir suikasta kurban
giden John F.
Kennedy ve Richard Nixon… O
düelloda genç aday Kennedy, büyük sükse yapmış ve seçimleri de
almıştı. Ancak daha sonra da Nixon, Kennedy’nin öldürülmesi
üzerine; yerine geçen yardımcısı Johnson’a (Bugünlerde o mahut
mektubu sebebiyle, ismi sık sık telaffuz edilen kişi) karşı, ipi
göğüslemişti. Lakin Beyaz Saray ona da yâr olmamış ve Nixon, ikinci
kere seçildikten sonra, ünlü Watergate
skandalı yüzünden gözyaşlarıyla istifasını vermek
zorunda kalmıştı…
Evet, buraya kadar aktardıklarım, çok uzak bir diyarda yaşanan
ve fakat bütün dünyanın dikkatini çekmiş ve hâlâ tartışılmakta
olan siyasi olaylar... Şimdi kendimize dönersek; öncelikle uzun bir
aradan sonra, belediye başkanlığı da olsa adayların televizyonda
karşı karşıya gelip tartışması önemli şüphesiz… Lakin bu programa o
kadar çok beklenti yüklendi ki, bunların hiçbirinin
gerçekleşmeyeceği daha baştan ortadaydı. Perşembenin gelişi
çarşambadan belliydi yani! Bir kere bu noktaya gelinceye kadar,
yapılan hesapsız propaganda tarafları o kadar ajite etti ki,
meşrebine göre çoktan gardını almış olan vatandaşlar, yeni
fikirlere ve tartışmalar sonucu ortaya çıkabilecek yeni durumlara
göre, kanaatini değiştirecek durumdan uzaklaştırıldı. Bu yüzdendir
ki, önceki akşam Binali
Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu’nu
dinlerken, her iki adayın sempatizanları, kendilerini değişik
düşüncelere kapatıp, yalnızca tuttukları ismin söylediklerine
kilitlendiler. Ve karşı tarafı da peşinen mağlup ilan ettiler!..
Sosyal medyadaki yayınlar bunun bire bir göstergesidir. Ve bu
yanlış tartışmaların sona ermesi de beklenmemeli! Açıkçası tuhaf
bir sosyoloji ile karşı karşıyayız. Elbette sandık bir şekilde bu
tartışmaları bitirecektir. Ama bu tür tartışmalardan beklenen
olumlu sonucun daha uzun müddet görülemeyeceği de bellidir.
Bu o kadar bariz bir netice ki, bahse konu tartışmanın
muhtevasında da çok net bir şekilde görülüyor… Cevabı verilmediği
için hâlâ havada duran sorular… Mesela adayların mal varlığı
ile ilgili sorulan-sorulmayan ve verilen-verilmeyen cevaplar.
İstanbul’un nüfusu İmamoğlu’na göre 16, Yıldırım’a göre 15
milyon. Aradaki fark 1 milyon!.. Hangisi
doğru? Son beş yılda İstanbul Belediyesinin kârı-zararı ne kadar?
Bahsedilen Sayıştay Raporu hâlihazırda mevcut mu, değil mi?
Tartışmayı izleyenler neyi ne kadar anladı? Yoksa bir şey anlamaya
gerek yok mu? Şayet spor olsun diye
tartışıyorsak, TARTIŞMAYI tartışmaya
devam edelim!..
Televizyon dünyasında ne tartışmalar yaşandı… Öyle ki, tek bir
soru, ABD Başkanlığına soyunan adayın seçim şansını kökünden
bitirdi!.. Mike Dukakis, ABD’nin
Massachusetts eyaletinde en uzun süre (12 sene) valilik yapmış ve
Yunan asıllı (Dikkat Pontus iddialarıyla alakası yoktur!) olup da,
bu mertebeye gelmiş ikinci kişidir… 1986 yılında Baba Bush’a karşı,
Demokrat Parti’nin adayı olarak başkanlık yarışına girmişti.
Dukakis idam cezasına şiddetle karşı çıkan bir isimdi. Klasik
televizyon programında (90 dakika süren ve katılanların ayakta
durduğu meşhur “düello”), daha girişte, CNN
İnternational televizyonunun ünlü ancorman’ı Bernard
Shaw, şöyle bir soru sordu: “Sayın Dukakis,
şayet birisi eşiniz Kitty’e önce tecavüz edip sonra öldürse, onun
katili için de idam cezasına karşı çıkar
mıydınız?” Dukakis on-on beş saniyelik bir
tereddütten sonra, "evet ona da karşı
çıkardım" dedi. Dedi, ama işte o kısa süreli tereddüt
de, Vali Dukakis’in başkanlık şansını büsbütün
bitirivermişti…
Eğer sıkılmazsanız ABD’den bir iki örnek daha verdikten sonra,
bizdeki TV tartışmalarına döneceğim...