Spor deyince, ne yazık ki bizde futbol akla gelir… “Kitle
sporları” içinde, dünyada en fazla rağbet gören; seyirci çeken
futbol, özellikle toplumun genç kesimlerini etkiliyor. Peki, ne
şekilde etkiliyor?
Peşinen ifade edeyim ki, futbola meraklı olan ve futboldan çok
anlayan biri değilim. Güreş, atletizm ve Uzak Doğu sporları daha
çok ilgimi çeker. Spordan anlaşılması gereken şey, her şeyden evvel
müsabakaların bir centilmenlik yarışı olduğu, iyi çalışan ve takım
disiplinine sahip ekiplerin daha başarılı olacağıdır. Her spor
branşının evrensel kuralları olduğuna göre, millî ve milletlerarası
zeminde rekabet etmenin yolu yordamı da bellidir… Ama bu, her şeyin
normal çizgisinde seyrettiği ülkeler için geçerlidir tabii! Pazar
günü oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe veya Ankaragücü-Amedspor
karşılaşmalarında yaşanan olayların elbette hiçbir şekilde sporla
ve spor anlayışı ile alakası yoktur. Dünyadaki pek çok ülke gibi,
bizim memleketimizde de, spor deyince akla futbol gelir ve
ilgili-ilgisiz hemen herkesi doğrudan yahut dolaylı biçimde
etkiler. Hiçbir şey olmasa dahi, televizyon kanallarındaki kalite
ve seviye yoksunu futbol programlarından insanlar etkilenmekte…
Şüphesiz bu durum sadece bize de mahsus değil.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde de futbol holiganları, anarşistleri
ve de Vandalları vardır. Oralarda da zaman zaman feci olaylar
yaşanır. Lakin gelişmiş ülkelerin bir farkı vardır. Suç işleyen kim
olursa olsun, derhal mevcut kanun ve kurallar çerçevesinde yakasına
yapışılır, âleme de ibret olacak şekilde failler cezalandırılır ve
bunun da tesiri hemen fark edilir… Peki, bizde böyle midir? Ne
gezer!.. Yapanın yanına kâr kalıyor. Öyle olunca da olayların ardı
arkası kesilmiyor. Olaylar patlayınca herkes konuşmaya başlıyor.
Ama lafla peynir gemisi yürümüyor. Nokta! Daha önce Trabzon’da,
hakemleri rehin alanlara kim ne yaptı? Şayet o vakada suç
işleyenler gerekli cezaya çarptırılsaydı, önceki akşam Avni Aker’de
malum hadise yaşanmazdı. Bu kadar açık ve net…