Uğur Mumcu, geleceği kurgulayan tasarlanmış bir
saldırı sonucu aramızdan alınmadan 3 yıl önce, 6 Mart 1990’da
kaleme almış “İmam mı? Hatip mi?” başlıklı yazısını.
Dinsel öğretim yapan lise ve fakülteleri bitirenlerin din
hizmetleri dışındaki alanlarda görev yaptıklarına dikkat
çekmiş:
“Yarın öbür gün bakacaksınız ki kaymakam ilahiyat fakültesinden,
Emniyet müdürü İslam Enstitüsü çıkışlı, vali ve savcı da imam
hatipli!
‘Olmaz’ demeyin sakın. Oluyor ve olacak…”
Ve eklemiş:
“İmam hatip liseleri ile ilahiyat fakültelerini bitirenler her yıl
daha çok artıyor. Ancak dinsel öğrenim görenlerin çoğu din
hizmetleri dışındaki alanlarda görev alıyorlar.
Böylece, ‘İslamcı bürokratlar’ yetiştiriliyor!
Görünen budur.
Din duyguları siyaset alanında kullanılıyor. Devletin hukuksal,
siyasal ve ekonomik düzeni, ‘kısmen de olsa’ her gün biraz daha
değişiyor.
Bugün için devletin temel hukuksal, siyasal ve ekonomik düzeni
‘kısmen’ değiştiriliyor. Yarınki büyük değişiklik için de bugünden
devleti yönetecek ‘İslamcı kadrolar’ hazırlanıyor.
Bunu görmemek için sağır ve kör olmak gerekir.”
Toplumun kör ve sağır olması adına Uğur Mumcu paramparça edildi ve
bugünlere geldik.
Yüksek Seçim Kurulu’nun başında, Yargıtay’dan gelen bir imam
hatipli, Sadi Güven var. Sadi Güven, Necip
Fazıl Kısakürek’in “kindar nesil” diye tanımladığı
kuşaktan geldiğini açığa vurdu:
“Yıllarca sıkıntı çektik, hamdolsun bugünlere gelindi.”
Hamdettiği gün, saltanata geri dönüştür.
Nasıl dönüldüğünü de herkes biliyor.
Sadi Güven’in başında olduğu YSK’nin 16 Nisan 2017 halkoylamasında
anayasayı, yasayı, hukuku çiğnemesi, yok sayması sayesinde
cumhuriyete so...