Cumhuriyetçilerin nasıl bir yol tutacağını
Atatürk, 1923 Ocak ayında şu sözlerle
açıklıyordu:
“Tutuculuk (taassub), bilisizliğe (cehle) dayanır. Dolayısıyla
tutuculuğu olan bilisizdir. Bilim her durumda bilisizliğe üstün
gelir. O halde halkı aydınlatmak gerek.”
90 yılı aşkın bir süreden sonra geldiğimiz duruma bakar
mısınız?
Anaokulları sübyan mektebi, ilkokullar mahalle mektebi,
üniversiteler de medrese oldu.
Bir rektör (kendine hoca efendi filan dedirtiyordur herhalde) çıkıp
kadın elinin ateş tutmaktan daha korkunç olduğunu söylüyor.
Müftülere nikâh kıyma yetkisi tanınıyor.
Bir vakıf başkanı “6 yaşındaki çocukla evlenilebilir” fetvası
veriyor. Onun hakkında “pedofili savunucusu” diye yazı yazan
gazeteci dava ediliyor.
Bizim de içinde olduğumuz kuşak, Emin Oktay’ın
tarih kitapları ile öğrenim görmüştür. Oktay, barbar kavimlerin
uygarlık kurmuş toplumlara yaptıkları saldırıların sonucunu
genellikle şu sözcüklerle anlatırdı:
“Yakıp yıktılar...”
Bugün olup bitenin özetidir bu aslında: Çağdaş uygarlık özlemi,
hedefi, yakıp yıkılıyor.
Ünlü düşünür Bertrand Russell, Albert
Einstein’ın görelik kuramını herkesin anlayabileceği gibi
aktardığı “Rölativitenin Alfabesi” adlı kitabında, uygarlığın
vardığı noktayı şöyle değerlendirir:
“Ulaştığımız son nokta, bildiklerimizin çok az olduğudur ve yine de
şaşırtıcıdır ki, çok şey bilmekteyiz ve daha da şaşırtıcı olanı, bu
denli az bilgimizin, bize böylesine bir güç verebilmesidir.”
Rölativite k...