Yandık, battık, kül olduk diye dövünmeye hiç
gerek yok.
Bunca kirlenme ve çürüme içinde bu ülkede
övünülecek seçkin adımlar da atılıyor.
Örnek:
Her sanın ötesinde “iyi insan” olarak
adlandırabileceğimiz Cenap
Tezer, Bodrum Ortakent’te 40 dönüm bir arazide kültür ve
sanat köyü kurmuş. Bir tür uygarlık sunağı olan köyde yıllardır
etkinlikler düzenliyor.
Köyün, Orhan
Kemal Meydanı
var, Nedim
Günsur Sokağı
var, Erdinç
Bakla ve Yıldız
Kenter sanat galerileri
var.
Galerilere bu yıl bir tanesi daha
eklendi: İsmail Hakkı
Tonguç Sanat
Galerisi.
Çünkü bu ay Dibeklihan’da yazından eğitime,
mimariden sanata katkısına değin birçok alanda Köy Enstitülerinin
yarattığı o güçlü esinti ele alındı, alınmaya da devam
ediyor.
Tonguç Galerisi’nde sanat alanında yarım
yüzyılı çoktan devirmiş olan Erdinç Bakla’nın “Anadolu
Tanrıçaları” adlı seramik sergisini
gezdik.
Yıldız ve ay tanrısı, gecemizi aydınlattı.
Güneş ve fırtına tanrısı, önümüzü açtı. İyilik tanrısı Zitapiyas’a
gelince: Ülkemizde epeydir unutulmuş bir geçmiş insanlık ülküsünü
anımsattı bize…
Köy Enstitüsü kökenli
sanatçı İsmail Avcı’nın
eşgüdümünde açılan Köy Enstitülü ressamların sergisi de, iyi
insanlık yüreğinin derinlerde bir yerlerde hâlâ attığını
duyumsatması açısından çok
değerliydi.
Tıpkı İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı ile
Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği’nin birlikte Dibeklihan’da
yürüttüğü sunum ve söyleşilerde olduğu
gibi…
Açılış konferansını yapan değerli bilim insanı
Prof. Dr. Bilsay
Kuruç, “Hattuşaş”a benzettiği bu
boz taşlarla çevrili kültür köyünde, Köy Enstitülerinin doğuşunu,
Cumhuriyet devrimcilerinin köylüyü bağımsız çiftçi yapabilme,
topraksız köylüyü topraklandırma hedefleri ile birlikte
değerlendirdi.
Kuruç, her iki hedefin de nasıl toprak ağaları
ve zorbalar tarafından boğulduğunu
anlatırken İsmet
İnönü’nün, Bülent
Ecevit’e söylediği bir sözü
aktardı: