Yerel özerklik” kavramının Sevr Antlaşması’nın
Kürdistan kurulması ile ilgili maddesinde geçtiğine, bölgede
çıkarılan savaşların, halkların birbirine düşürülüşünün,
sömürgenlerin hiç bitmeyen enerji kaynaklarına ulaşma tutkusuna
bağlı olduğuna ilişkin
yazılarımıza “demokrat” ve “sosyalist” olduğunu
ileri süren kimi kesimlerden “sol jargon”la karşı çıkanlar
oldu.
Oysa, bilebildiğimiz kadarıyla sol dağarcığın
içinde “emperyalizm” önemli bir yer tutar.
Örneğin, Lenin’e göre, sömürge savaşları,
emperyalist savaşlardır. Emperyalizm, çıkarları gereği, işine
geldiğinde halkları bölmek için çaba harcar.
Yine Lenin’e göre, emperyalizmin en önemli özelliği yeryüzünü ikiye
bölmesidir. Bu bölünme sonucu, çok sayıda ezilen halkın karşısında
çok az sayıda ezen ulus oluşur.
Emperyalizm, 1. Dünya Savaşı’nda ve sonrasında Osmanlı
İmparatorluğu’nun toprakları üzerinde yaşayan halkların“ulusal
kini”ni kışkırtmıştır. Sevr Antlaşması’nın Anadolu’yu etnik temelde
parça parça bölen maddeleri, bu kışkırtmanın en önemli
kanıtıdır.
1. Dünya Savaşı sonrası, dünya nüfusunun yüzde 70’i; sömürücü,
varsıl ve askeri açıdan emperyalist ülkelere bağlı çok sayıda
ezilen halklardan oluşmuştur.
1990’ların başından itibaren azgınlaşan emperyalist küreselleşme
ise halkları etnik temelde bölme tasarımını doruğa ulaştırmıştır.
(Türkiye’nin Güneydoğusu’nda yaşanan savaşın körüklenmesi ve
giderek hızlandırılması da aynı döneme rastlar.)
Emperyalizmin bu yeni aşamasında; Balkanlar’da, Kafkaslar’da,
Ortadoğu’da etnik ve dini temele dayalı birçok yeni küçük küçük
devletçik oluşturulurken sömürgen ülkeler yapılandırdıkları ulus
üstü örgütlenmeler ve kurallarla dünyada yaratılan değerlere daha
kolay el koyma olanağına kavuştular.