Açıkladığı seçim bildirgesinden anlıyoruz ki,
CHP’deki Kılıçdaroğlu yönetimi dünyayı,
dolayısıyla sosyal demokrasiyi egemen küreselleşme ideolojisi
çerçevesinden algılıyor. Sorunlara çözüm diye ileri sürdüklerini de
o çerçeveyi aşmadan sunuyor.
Nedir o çerçeve?
Kılıçdaroğlu yönetiminin seçim bildirgesi, kalkınma sorununun
çözümünü tümüyle özel sektöre bırakıyor. Her ne kadar bildirgede
“neoliberal söylemden” ayrıldıklarına ilişkin kimi vurgular yapılsa
da, genel çerçeve “dışa açık, ama finansaldalgalanmalara karşı
dayanıklı, yatırım odaklı bir istihdam ve büyüme
stratejisi” olarak belirleniyor. Devletin, kamu gücünün buradaki
görevi de “istihdam ve rekabet alanında
kolaylaştırıcılık ve destekleyicilik”le
sınırlanıyor.
Öncü rol tümüyle “özel sektör”e, daha doğrusu tek bir sınıfa
verilince, kalkınma için toplumsal ve kamusal karar verme
kurgusunun “demokratik” ve “paylaşım”cı olduğuna ilişkin “sosyal
demokrat”ça bir çözüm aranması gerekiyor. O çözüm de yine
küreselleşmenin bir aracı olan “yönetişim”de bulunuyor.
Yani, Kılıçdaroğlu yönetiminin bildirgesinde sıkça sözü geçen
“STK”ler (sivil toplum örgütleri) devreye sokuluyor. Burada bir
ayrıntı, STK’lerin hangi ekonomik katmanları ve sınıfları temsil
ettiği ya da edeceği gözden kaçırılıyor.