Bugün yaşadıklarımız, Wilson ilkelerinin
arkasına sığınan Sevr Antlaşması’ndan bu yana yaşanan bir kanlı
sömürgecilik öyküsünün devamıdır.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı arkadan vuran ayaklanmalardan tutun,
Şeyh Sait isyanına değin hepsinde sömürgeci
çakallığının dişleri vardır.
Türkiye, yaklaşık 40 yıldır da, on binlerce yurttaşının canını ve
malını yongalayan bir örtülü savaşa itildi.
Ölümlere ve yıkımlara yol açan o hançer, 1 Mart tezkeresi ile
neredeyse Türkiye’nin sırtına saplanacaktı.
Recep Tayyip Erdoğan başbakan olur olmaz; Irak’a
“demokrasi getirme” bahanesiyle ABD askerinin Türkiye’de, özellikle
Güneydoğu Anadolu bölgesinde konuşlandırılmasını öngören tezkereye
onay vermişti.
1 Mart tezkeresi, CHP’nin önderliğinde TBMM’de reddedilmeseydi,
bugün tıpkı Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi, Güneydoğu Anadolu da
büyük olasılıkla bir ABD mandası altında olacaktı.
ABD’nin sınırımızdaki son girişimleri, Irak’ın kuzeyindeki manda
yönetimini, istikrarsızlaştırarak parçaladığı Suriye üzerinden
Akdeniz’e uzatmayı amaçladığı biliniyor.
Hem Irak’ın işgali sırasında, hem de Suriye’nin parçalanması
sürecinde ABD’nin oyunlarına ortak olanın AKP iktidarı olduğu da
bir gerçek.
Dolasıyla, saraydan yükselen Amerika karşıtı bağırış çağırış hiç de
inandırıcı değildir.
AKP’nin tutumunu anti-emperyalist bulan yandaş yorumlarına
gelince...
Gülüp geçilecek türden masallardır. İnsancı yel,
küreselleşmecileri yenecek
Emperyalist küreselleşme çağı, ulusları böldü, sermayenin önündeki
tüm engelleri kaldırırken emeği ul...