"Delikanlım, işaret aldığın gün atandan...
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan!
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan'dan."
15 Temmuz kapımızı çalana değin, daha doğrusu kapıyı çerçeveyi
indirip mahremimize saldırana değin, bir şeyleri anlamak ve
anlatmak daha zordu. Bir şeyler eksikti.
Kiminin hamaset, kiminin goygoy diye aşağıladığı hislerimiz
vardı.
Kimilerinin paranoya, kimilerinin komploculuk diyerek burun
kıvırdığı bir tehdit algımız vardı.
15 Temmuz'da, söz konusu vatan ise
hamasete, söz konusu bağımsızlığımız ise
paranoyaya yer olmadığını hep birlikte gördük,
yaşadık.
İstiklal Marşı'nın her bir satırı hangi kan ve terle kayda
geçtiyse, yüzyıl sonra işte yine onunla karşı karşıyaydık.
Kan ve ter dökmekten bir an bile geri durmayacak bir millettik; o
gün bu sözümüzle imtihan olduk ve imtihanı geçtik.
Bu minvalde bir Türkiye Yüzyılı'ndan söz
edilecekse, o yüzyıla yolu açan, bizim
için bir çağ açıp çağ kapatan gün 15
Temmuz'dur.
15 Temmuz, devletin hayatta...