Gezi kalkışmasından iki yıl önce 'diktatörü devirmek için
Taksim'de insan toplamak' merkezli senaryosu olan bir tiyatro oyunu
vardı.
Bildiğim kadarıyla başrol oyuncusu da şu an yurtdışında yaşıyor.
Ancak Gezi kalkışmasına karşı olanlardan herhangi birisinin,
'TOMA'lar insan ezdi, helikopter portakal gazı sıktı' gibi atılan
onca yalana rağmen 'bunlar tiyatro' dediğini hatırlamıyorum.
15 Temmuz gecesi, tanklar insanları yarıp geçti, arabalarının
içindeki insanları ezip geçti, üzerimize uçaksavar silahlarıyla
tüfeklerle ateş açıldı, 161 şehidimiz 1440 yaralımız var. Yabancı
işgalinde bile dokunulmamış Meclisimiz bombalandı. MİT binası
doçka'larla dövüldü. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bombalandı. Ama
'bunlar hep kurgu, tiyatro', öyle mi?!
Size kendi kişisel 'tiyatromu'da anlatayım o halde. Boğaz köprüsü
trafiğinin engellendiği haberi geldiğinde dışarıda
misafirlikteydik. Haberi alır almaz eve dönmeye karar verdik.
Yolda, Meclis üzerinde alçak uçuş yapıldığını duyunca 'tamam'
dedik; 'gün bugündür.' Eşim, hedef isimlerden olduğum gerekçesiyle
sokağa çıkmama itiraz etti. 'İnsanları sokağa çağırıp kendim evde
mi oturacağım?' diye sordum. En sonunda 'Beni bu gece arkanda
bırakıp gidersen, hakkımı helal etmiyorum' deyince ikna
edebildim.
İki yaşındaki oğlumla vedalaşıp onu güvendiğim birine teslim ettim.
Anadolu yakasında oturduğumuz için Atatürk Havalimanı'na
gidemedik.
Eşim ve eniştemle birlikte kendimizi askerlerin tuttuğu Boğaziçi
Köprüsü'ne attık. Yol, sokaklara dökülen darbe karşıtları sebebiyle
çok şükür tıkalıydı. Hep beraber köprüye doğru yürüdük. Fetullahçı
darbeciler, tanklarla köprü giriş ve çıkışını tutmuşlardı. Silahsız
insanlar olarak tek yapabileceğimiz, kalabalık halde 'sokağa çıkma
yasağınızı da, darbenizi de tanımıyoruz' demekti; öyle de
yaptık.