Gerçekten bu sorunun cevabını bilen var mı? Bağımsızlık desen,
PKK bağımsızlık istemediğini ilan edeli nerdeyse yirmi yıl oldu.
HDP zaten "Türkiyelileşmek" stratejisini merkeze alan bir kampanya
yaptı.
Demokratik özerklik desen, bu ancak yeni anayasayla mümkün olan bir
idari sistem değişikliği ki son saldırılarla meclisin ve siyasî
iradenin eli kolu bağlanmış oldu. Anadilde eğitim desen, devlet
zaten özel okullarda bu uygulamaya geçerek esnekleşebileceğini
gösterdi. Ki bu da yine anayasa değişikliği gerektiren bir siyasî
reform sürecini gerektiriyor ve PKK saldırıları bunu da konuşulamaz
hale getirdi.
Öcalan'ın özgürlüğü desen, Demirtaş'ın 1 Nisan 2013'te, Öcalan'la
bizzat yaptığı görüşmeden sonra dediği üzere Öcalan, "Mesele benim
özgürlüğüm değil. Devlet bana bu hafta, bu ay serbest kaldın dese
bile buradan çıkmam" diyor.
Öcalan'ın muhatap alınması desen, devlet bu yolu denedi ve sonuç
ortada. Üstelik Öcalan'ın defaatle çağrı yaptığı gibi sınır dışına
çekilme gerçekleşirse hükümet çözüm sürecine dönülebileceğini ilan
etti.
Yine üstelik çözüm süreci başladığında, KCK'nın başı olan Murat
Karayılan, "Biz Önderliğimizle varılan mutabakata bağlıyız.
Öcalan'ın kararı bizim kararımız" demişken, seçimden sonra KCK, 12
Haziran 2015'te, "Mevcut İmralı koşullarında bulunan Önder Apo'nun
da böyle bir çağrıyı yapması mümkün değildir. Silah bırakma
kararını biz veririz" diyerek Öcalan'ın sözünün gücü olmadığını
ilan edip onunla görüşmeyi anlamsızlaştırdı.
Ekolojik toplum desen, sanırım insan öldürerek, daha yeşil bir
topluma ulaşma amacına kimseyi inandıramazsınız. Siyasetin
yollarının tıkanması desen, eski KCK davasında tutukluların
bırakıldığı, Erdoğan'ın Diyarbekir'de "hapishanelerin boşaldığı,
dağdakilerin indiği bir Türkiye hayal ediyorum" diyerek çözümün
ufkunu çizdiği, yer isimlerinin iadesinden andımızın kaldırılmasına
dek pek çok başlıkta yerinde saymadığını gösteren bir iktidar
aklının olduğu, HDP'nin MHP kadar vekil sahibi olduğu, üçü
büyükşehir olmak üzere 102 belediyeyi yönettiği bir Türkiye'den
bahsediyoruz.