Türkiye'deki siyasi literatürün son on yılına damga vuran
muhteşem formül bu. Herhangi bir meselede başın zora mı girdi?
Erdoğan'ı suçla, kurtul.
Tabanına bir kararını anlatmakta güçlük mü çektin? Erdoğan'ı suçla,
kurtul. Başarısızlığını örtmek için hedef mi saptırmaya ihtiyaç
var? Erdoğan' suçla, kurtul.
Son koalisyon tartışmalarında da aynı formül devreye sokulmaya
çalışılıyor. Neymiş? Ak Parti de CHP de koalisyon hükümeti kurmaya
dünden istekliymiş de, Cumhurbaşkanı Erdoğan engel oluyormuş? Nasıl
engel olduğuna dair tek emare yok ama sunta masayı 250.000 lira
diye yutturmaya kalkan izansızlıktan her şey beklenir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, koalisyon tartışmasına ilişkin son
açıklamalarından birinde şöyle diyor:
"Temennim, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartların hassasiyetine
uygun şekilde yeni hükümetin bir an önce kurulmasıdır. Bu konuda
bütün partilere sorumluluk düşüyor. Bugün Türkiye'nin geçmişini
tartışan değil, mevcut sorunların çözümü ve geleceğin inşası
konusunda irade ortaya koyacak bir koalisyon hükümetine ihtiyaç
vardır."
Açıklamanın devamında koalisyon kurulmadığı takdirde erken seçimden
korkulmaması gerektiği de var ama benzer beyanatları
Kılıçdaroğlu'ndan Bahçeli'ye tüm siyasiler de veriyor zaten.
Öyleyse mesele ne?
Mesele şu. Ak Parti ve CHP'nin koalisyon kurmasının önünde somut,
rasyonel ve siyaseten anlamlı pek çok zorluk var. Bunların başında
da Ak Parti tabanı geliyor.
Bayram ziyaretlerinin ana gündem maddelerinden birisi de Ak
Parti-CHP koalisyonu iddiasıydı. Bugüne kadarki dokuz seçimde de Ak
Parti'ye oy vermiş akrabalarımın hiçbirinden bu ihtimale dair
olumlu tek bir söz duymadım. Eminim pek çoğunuzun tecrübesi de bu
yönde olmuştur. Genel izlenim Ak Parti'nin koalisyon için çaba
gösterdiği ama CHP ile ana ilkelerde zinhar
anlaşılamayacağıydı.