15 Temmuz gecesi kanlı bir darbe
girişiminin, felaketin, katliamın kıyısından döndük...
Halkımız,
yurtsever polislerimiz, askerlerimiz şehit
düştü, yüzlercesi gazi oldu...
Şimdi oturup konuşmak, tartışmak gerek...
Demokrasimizi, temel hak ve özgürlükleri nasıl
geliştirebiliriz?
Avrupa’da siyasal sistemlerin iki temel anahtarı “insan
haklarına saygı”yla
“çoğulculuk”tur.
Bireyciliğin siyasal anlatımı olan bu iki terim, o toplumların
temel taşını oluşturur...
Etle tırnak gibi birbirlerine bağlıdırlar.
Peki, ne anlama gelir bu iki temel anahtar terim Batı
toplumlarında?
Bunun yanıtı açıktır:
“İnsan haklarına saygı ve yaşam hakkı!”
İki anahtar kelime etle tırnak gibi bağlı olduğuna göre
“düşünce özgürlüğü” bu kapsamdadır...
Açık biçimde anayasalarla, güvenceyle korunurlar.
Anayasalar, özellikle İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra, hak ve özgürlüklerin listeleriyle
yetinmediler, her türlü ihlale karşı koruyup gözettiler.
Yasalar da bu biçimde düzenlendi...
Bu güvenceler günümüzde, ulusal sınırları da
aşmıştır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi gibi, uluslararası kuruluşların bekçiliğine
kavuşmuşlardır.
Yıllar önce TÜYAP Kitap
Fuarı’nda Server Tanilli Hoca’yla
“demokrasi ve özgürlük paneli”nde konuşmacıydık...
Laiklik kavramının Türkiye’de “dinsizlik” anlamına gelmesinin, kimi
yanlış uygulamalardan kaynaklandığını anlatmış, bildiğimiz tümceyi
yinelemişti:
“İnsanlar dindarlığı laik demokratik düzenlerde rahatça
kullanabilirler...”
***
Siyasal İslamcılar bunu tersine çevirdi, dinsizlik olarak
yaydı oy devşirmek için.
Elbet, laiklik adına yanlış uygulamalar oldu bu
ülkede. Laiklik adına sakallı,
kıravatsız erkeklerin, başörtülü
kadınların orduevlerine girmeleri
yasaklandı.
Bunlara bir de başörtülü üniversiteli
kızlarımızı da ekleyebiliriz...
Bunlar doğru değildi!
Özgür Mumcu, 6 Ağustos Cumartesi günkü yazısında
bunlara değindi...
Eğitime, yargıya, orduya, polise,
devletin en önemli kurum ve kuruluşlarına
sızanFETÖ’cüler katı laiklikten mi yararlandı
yoksa giriş sınavı soruları önceden çalınıp cemaat abilerine
verilmesiyle mi?
14 yıl önce ve sonra...
Kenan Evren’den Turgut
Özal’a; Süleyman
Demirel’den Ecevit’e değin gelmiş
geçmiş tüm iktidarlar...
Ne istediler de vermedik, diyenler...
Özgür Mumcu’nun yine aynı yazısında dediği gibi:
“......Cemaatçi sızmanın asıl sebebinin laiklikten değil, laikliğin
uygulanmamasından kaynaklandığını da bilelim.”
Çünkü demokrasi, temel hak ve özgürlükler laiklik temelinde
yükselir...
Demokrasi olmadan laiklik olur ancak laiklik olmadan demokrasi
olmaz.
Bizde sağ siyasetçiler bildim bileli
tarikatlara, cemaatlere yol açtılar...
Fethullah
Gülen, hem sağ siyaset
alanıyla hem de sol siyaset alanıyla
ilgilendi...
Onlarla yakın ilişki kurdu, istediğini yaptırdı.
Fethullahçılar kara para aklamak için
banka bile kurdular...
Devlet bunları bilmiyor muydu?
Nuh Mete Yüksel, dava açtı...
Bakın DGM iddianamesine, neler var neler yok görürsünüz.
*