1 Kasım’da erken genel
seçimlere gidiyoruz...
Seçimlere beş gün kalmasına karşın toplumda
bir hareketlenme falan yok.
Suskunluk egemen!
Ankara katliamını gerçekleştiren saldırganların üzerlerindeki
bombalarla 45 dakika
kent içinde dolaşmaları,
polisin arama noktalarından sorunsuz biçimde geçmeleri,
birbirlerine mesajla “aşkım ben geçtim”
demeleri...
Kanlı bir eyleme değil pikniğe gidiyorlar sanki...
Güle oynaya!
Adana’dan Ankara’ya kaç kez
durdurulur araçlar, kaç kez trafik denetimi yapılır?
Teröristlerin birileri
tarafından korunup kollandıkları
kesin!
Peki, kim onlar!
Cumhuriyet tarihimizin en büyük katliamı, 10
Ekim’de Ankara’da yapılacak
“barışmitingi” öncesi, tarihi
tren garının önündeki alanın iki ayrı yerinde
yapılmıştı...
100’ü aşkın canımızı yitirdik bu alçak
bombalı saldırıda...
Barış dilini kullananların “vatan haini” olarak görüldüğü bir
ülkede, çevreye yayılmış paramparça olmuş bedenler...
Hayat ve ölüm arasındaki o ince
çizgi!
O günden bugüne dek uykularım kaçıyor; havanın
koynunda, sarı bir halenin
gölgesinde dolaşıyorum.
Bizi karanlığa tutsak, orada yaşamaya mahkûm etmek isteyenleri,
kanla beslenen kurtları lanetliyorum.
Emekçilerin, üniversite
öğrencilerinin, barıştan
yana olan herkesin bu kanlı
olayı hep ama hep anımsamalarını istiyorum.
Üstelik 1 Kasım’da sandığa giderken...