Aynı topraklarda birlikte yaşamak, hayata
değişik pencerelerden baksak bile sevda türkülerini birlikte
söylemek çok mu zordur?
Bir ortak yaşam felsefesidir bana soracak olursanız...
Birlikte yaşamanın felsefesinde din, dil, ırk, inanç,
mezhep, renk ayrımcılığı yoktur.
Böyle hesap yapanlar milliyetçiliğin kör kuyusuna düşerler,
insanlar birbirini boğazlar, ortalık kan gölüne dönüşür.
Irkçılıktan beslenen çatışmacı düşünce ve dil
eğer medyaya yansır, muhalif gazeteciler,
kimi meslektaşları tarafından televizyon ekranlarında
yaftalanırsa,cinayet şebekeleri hemen harekete
geçer...
Irkçılıktan, hoşgörüsüzlükten beslenen bu nefret ve
linçseverlik, gençlerimizi, çocuklarımızı mutsuzluğa
sürükler, o çatışma ortamı yurdumuzun dört bir yanını sarar ve
yangın yerine çevirir...
Yugoslavya’da geçmişte bunlar yaşandı, şimdi
de Suriye’de yaşanıyor...
Şükran Soner, önceki gün önemli bir noktaya parmak
bastı:
“Dünyadaki göreceli en geliştirilebilmiş çok kültürlülük, özyönetim
modeli olan TitoYugoslavya’sının, çok kan
akmış olarak bugün hepsi de yoksul, yoksun 9 devletçik olduklarını
biliyoruz...”
Suriye’de, Irak’ta istenen de
aynısıydı...
Bakın göç seline...
Binlerce insan Türkiye’den
Almanya’ya karayoluyla gitmek isterken çığlık çığlığa
haykırıyor:
“Denizde boğulmak istemiyoruz!”