İnce kıyım düşünceler belki de bir şiir, bir öykü yazmak için...
Belki geleceğe ilişkin bir düş, özlem gibi
gelir insana.
Uzun bir yolculuk belki, hayatın dingin
sularında akışı...
Ne dersiniz?
Rüzgârlara açık evler, sözcüklerin içine sığınmış
çocuklar, kadınlar, gençler, yaşlılar... Sevmek yasak, aşk
yasak. Yüreklerde sevda türküleri...
Yaşamak kıyamete yolculuk.
Sahi yasalar mı gerekir bize; coşkulu insanları korumak için
gecikmiş saatında günün!
Sevmek mi, acı çekmek mi?
Geceleyin fırtınada, kent derin bir uykuya
dalmışken... Korkuyla ürperençimenlerin üzerinden
filler yürüyüp geçerken...
Sanırım siz hiç düşünmediniz kış
ölülerini.
Kötü günlerin geride kaldığını sandınız kar
yağarken.
O yüreğimizi alev alev
yakan, dağlayan, bizi uzak iklimlere götüren,
uzun uzun düşündüren bir yıl geride kalırken,
ölümsüz güzellikleri sarıp sarmalayacağınızı sandınız.
Şam, Bağdat, Kobani...
Nusaybin, Cizre, Sur...
Filistin, Gazze...
Zalimliği, zulmü düşündünüz mü
hiç?
Gördünüz mü baskıyı, otoriter
gücü, zorbalığı...
Ege Denizi’nde özgürlüğe
doğru kürek çekerken, bir başka hayata doğru kulaç
atarken boğularak ölen bebeleri karlı
bir kış gününün sabahında aklınıza getirdiniz
mi?