Bir yanda barış çığlıkları, öte
yandan ölüm haberleri...
Bir yanda acı, öte
yanda umut!
Anlat bana gülüm, ölümün adı
ne, anlat bana
ciğerim barış nerede?
Silahlar susmadan, silahlar bırakılmadan barış gelir
mi?..
Önce çağdaş insan olmak gerekir dağ
çiçeğim, mor menekşem...
Düşmanlığın kaynağını, kökenini, gerekçesini,
nedenlerini araştırıp bulacaksın...Kör
güdülere ve ön yargılara benliğini kaptırmayacaksın...
Düşmanlığın kölesi olan
kişinin ilkelleştiğini görürsün
yakın tarihimizin kanlı sayfalarında.
Boşaltılan köyleri, o büyük
kaçışı, ormanların nasıl
yakıldığını.
Emperyalizmin oyununu anlayacaksın... Bağnazlığın ve şovenizmin ne
olduğunu kavrayacaksın...
Sevgiyi!
Aşkı!
Barışı!
Tüm bunları alt alta koyup hayatın nasıl yaşandığını
öğreneceksin...
Bu coğrafyada yaşayan tüm insanları seveceksin,
kucaklayacaksın...
Ayrımcılık yapmayacaksın!
Hele hele din, dil, ırk, mezhep, inanç ayrımcılığını siyasetin
içine sokup, oy devşirme aracı olarak kullanmayacaksın.
O zaman çağdaş insan olursun...
O zaman kör güdülerden ve önyargılardan kurtulur, düşünceler
ırmağına doğru yürüyebilirsin.
Yükselen sularda bir hayat vardır baktığında...
Ve o an sen haykırırsın:
“Tepeden tırnağa yanıyorum çocuğum tıpkı bir aşk gibi...”
***
Masallar hep aynıdır...
O masalları sen gerçek
sanırsın...
Çünkü uyursun hemen!
Uyandığında gördüğün rüyayı anımsarsın. Var
olan yolsuzlukların, soygunun, talanın, hırsızların nasıl yitip
gittiğini...
Kürtlerle “çözüm süreci, barış
havası” dinletisiyle bunun da nasıl uçup
gittiğini,“yok” sayıldığını...
Hem Kürtlerden, hem milliyetçilerden oy alma becerisinin 25 yıl
alacağını sanıp 7 Haziran’da milletin “yeter
artık” deyip seni yüzde 41’lere indireceğini
düşünmediğin gibi...