Hava birden soğudu, kış geri geldi. Yağmur bulutları gökyüzünü
kuşattı...
Toplum olarak gerilimli günlerden
geçiyoruz. Oysa hayatı çoğaltmak gerek.
Geçmiş zaman masallarından bir tutam
yalnızlık, hüzün, sevda tümceleri toplamak istedim
yağmurlu bir günün ilk saatlerinde...
Gri bulutlar uçuşuyor gibiydi göğün atlasında. Umutlar sular gibi
dalgalıydı. Süt beyaz yalnızlığın
diplerinde bir sızı vardı.
Gazeteye gelirken
yine Suriyeli çocukları gördüm trafik
ışıklarında. Kadınları bebeleriyle birlikte.
Hayatın anlamını düşündüm, o derin suları, dağların
yamaçlarını.
Bonnefoy’un dizelerini mırıldandım
sessizce:
“Yaralı şaşkın yapraklar içinde
Ama yiten izlerin kanına yakalanmış
Yine de yaşamın suç ortağı.”
Bir başka evrendeydim belki. Yaşamı kucaklamaktan yorulmuştum.
Kayıp giden yılların ardında kendi masalımsı dünyamı kurmaktan
bıkmıştım.
Douglas Dunn’un “Ben sende yaşıyorum, sen
bende yaşıyorsun” dediği geceyi, kirpiklerimin ucunda yakalamaya
çalışıyordum.
Nice ölümler, nice gözyaşları...
Bahçede yalnız bırakıp gittiğin salıncak ya da en sevdiğin kitabın,
güneş saatinin yanı başında.
Gece kâbuslarla çınlıyor...
***
Kış gününde çadırlarda yaşayan
anneleri,
babaları, bebeleri düşünüyorum...
Günün ilk ışıkları çadırlara vuruyor...
Bir çocuk annesinin kucağında ağlıyor.
Sakat bir adam koltuk değnekleriyle zor
yürüyor.
Bir sıkıntı büyüyor gözbebeklerinde...
Bir yorgunluk...
Ardından bir çığlık.
Koltuk değnekleriyle bile zor yürüyen adamın çığlığı:
“Yaşamak istemiyorum...”
Kuşku dalga dalga yayılıyor.
Acılı insanlara bakarak o anda bir düş kuruyorum...
Yıl kaç?
2016’nın mart ayı...
İnsanların gözlerinin büyüdüğünü, ellerinin titrediğini
görebiliyorum.
Açlığı, yokluğu,
felaketi, acıyı kendi düşlerimizde yok
edebilir miyiz havayı ve güneşi çağırarak!
Belki oralarda bir kadın, yaşamın o acı
gölgesinde sevdayı arıyor durmaksızın;
belki bir adam kuşları salıveriyor kafeslerinden özgürlüğe kanat
çırpsın diye; belki de bir çocuk kâğıttan
kayık yapıp sulara salıveriyor mavinin derinliklerini
görmek için....
Yaşam, bin bir rengi içinde belki de bizi sınıyor...
Zamanın sarkacı gidip
geliyor...
Sessizce!
***
Pazar günü, hayatı anlatırken ne demiştim:
“Hayat direnmektir...
Hayat, egemenlerin önünde eğilmemektir.
Hayat, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri
savunmaktır...