Televizyon ekranlarında hızla dönen altyazılar,
bir anne
bebeğini arıyor çığlık çığlığa.
Bir baba çocuğunun cansız
bedenini taşıyor kucağında...
Lastik botlar o kadar çok mülteciyi almıyor, batıyor...
Ölüm!
Gözyaşı!
Çaresizlik!
Gün ışığı insanların gözbebeğini delip geçerken çağlar boyu
süren insanlık dramı akıp
gidiyor televizyon ekranlarından...
Mutluluğun temelini oluşturan paylaşım kavramı yok oluyor,
güzellikler kayboluyor, insanlık ölüyor.
Kimi ülkede baskı düzenleri, kimi ülkede iç,
dış savaş, açlık sürerken Suudi
KralıAntalya’da bin kişilik
oda ayırtıyor.
Küçülen bir dünyada yaşıyoruz...
Yanı başımızda yaşanan ölümler, gözyaşı, akan kan, lastik botlar,
Ege’nin sularında boğularak ölen bebeler, gençler, kadınlar,
yaşlılar.
Yaşanan bir
anı, güz yağmurlarını yazmak
istiyorum; akıp giden yılları, yaşamın o derin
sularını...
Duyarlılığı, mutluluğu!
Karamsar
olmamayı, dik durmayı...
Yağmur yağıp ardından bulutlar dağılınca ortaya çıkan
o masmavi göğü, insanları kucaklamayı...
Bunları yapmak istiyorum...
Gülen gözlere bakmayı ne çok özlemişim bilseniz...
Duyarlılık çizgisinden kopmadan, tarihten ders
çıkararak, yaşam
atlasının altındauyumayı...