Sokaklar benim içimdeydi, sokaklar
bir fırtına
öncesi sessizliğinde…
Gözlerimden bir resmin geçiyordu senin. Çocuksu
düşlerin. Hayata tutunma çaban.
Gözlerinden kahverengilerin tümü uçup
gitti…
Ahmet Cemal’in ölüm haberini
bir kıyı kasabasında aldım…
Ahmet
Cemal 75 yaşındaydı.
Alman dili edebiyatı denilince ilk akla gelen bir
isimdi.
Çeviri ve denemeleriyle bizi hep
aydınlattı.
Güzel ve aydınlık bir
insanı yitirdik önceki gün gece
yarısı.
Bir çevirmen olarak hayat koşullarını zor
sürdürdü.
1998 yılında yapılan bir söyleşide kırgınlığını
şöyle dile getirdi:
“Artık iyileştim. Çeviri
uğraşını bırakıyorum. Bir
ömür boyu o uğraş
alanında nitelikli adam
olma savaşının
ardından artık o uğraştan
kopup biraz da niteliksiz adam
olarak yaşamayı
deneyeceğim.”
Niteliksiz adamların
istilasına uğramış bir coğrafyada
nitelikli adam olmak çok zordu.
Bir yanda yaşam koşulları öte yandan nitelikli
adam olarak ayakta kalma mücadelesi…
Sabah
olanca yalnızlığını taşıdı
içime… Sabah beni benden kopardı ölüm
haberi üzerine…
Dünya kayasının yosunlu yamacı üzerinde,
öldürülmek üzere olan bir
siyahi ya da ölmek üzere
olan bir
kuş fark ediyordu beni
yalnızca.
Kırmızı toprak saksıda oturan bir bitki
değişiyordu ben eşikten uzaklaşırken.
***
Canım sıkılıyordu…
Zamanın o bilinmeyen
diliminde Adonis’le konuşuyor,
köle pazarlarında onunla birlikte
dolaşıyordum.
Canım sıkılıyor, içimdeki sıkıntı giderek
çoğalıyordu.
Bir çocuk serin ağaçlar altında
koşturuyor, masmavi gökyüzüne uçurtmasını
salıyordu…